Eller Yukarı, Aşkta “Sonja” Çıkmazı

Çocukluğumdan hatırladığım bir film geldi aklıma. Kızıl Sonya.
Orjinali Red Sonja da, Türk işi Sonya olarak devam edeceğim.
Yaşıtlarım yani 25 lerinde olanlar hatırlar😊 Tamam işte 35 yaş üstünde anlaşalım, fazla da kurcalama.
Sonyacık muhteşem kızıl saçlıdır, süper savaşçıdır. Klasik film işte. Hafif Yeşilçam havası da vardı. “Nereye böyle güzelim” diyeni önce bir uyarır. Der ki ağzını topla ben dadaş kızıyım… He pardon yok, dur o bendim😊 Neyse der ki “bak geri bas, kanını elime bulaştırma”.  Hödükler devam edince kan revan parça pincik olurlar. O yılların filmlerinde bu hödüklerin elinde klasik kocaman büyükbaş butları olduğunu ve bunları söylerken bir yandan butu ısırıp bir yandan hunharca güldüklerini söylememe gerek yok. O dönem oyunculukta zirve buydu çünkü.
Neyse efenim… Böylece filmin başında anlaşılır ki Sonya’ya ters yapamazsın. Eli ağır, kılıcı keskindir kızcemizin. Filmin bir yerlerinde Barbar Conan’la flörtleşirler ama bizim esas kız ağzındaki baklayı çıkarır. Der ki “yapamam. Kendime söz verdim. Beni yenen bir erkeğe teslim olurum ancak.”
İşte tam da burası o çocuk aklımla bile beni bir germişti. Aa demiştim demek aşk fena bişi, seni alt edene ödediğin bir bedel, bir kefaret demek ki. Tamam belki annem hamileliğinde folik asiti az tüketmiştir. Şimdi bu salaklık seviyeme bakıp Sonyanın filminden aydınlanma beklediğimi hatırladıkça kendime şaşıyorum o ayrı mesele. Ama mesaj buydu işte. Aşk bir kefaretmiş. Böyle düz cümle açıklayınca kulağa manyakça geliyor değil mi?
Niye garipsedin şekerim. Çoğumuzda uygulama bu zaten. Sadece kılıflar uyduruyoruz.
En güçlü kadın bile kendini teslim etmek diye bir ezik hayal sahibidir. Öyle öğrenmiştir. Kızıl Sonya Barbar Conan’la savaşır ve beynine değil kas gücüne teslim olur. Neden? Bu o teslimiyeti daha mı az utanç kaynağı yapar?

Aşk teslim olmak ve almaktan mı ibarettir?
Öyleyse bu teslimiyeti neye karşılık yapmak daha az utanılırdır? Yaş geçiyor bahanesi yeter mi mesela önüne gelen ilk kısmete bağlanmak için? Yoksa güç, yeterli bir mazeret midir? Eğer öyleyse Einstein’a mı teslim olunmalı yoksa Ovaların Kurdu Cengizhan’a mı? Hangi güç daha üstün? Akıl, beden gücü, ekonomik güç?

Ya erkeğin kime teslim olması makul? Taşşşş gibi bir hatuna mı? Zehir gibi aklı olan bir kadına mı? Muhteşem yemekler yapıp, anaçlıkta zirveyi yaşayana mı? Bak bu sorunun cevabını biliyorum. Lafa gelince mutfakta aşçı, yatakta Emmanuella olana. Peki kaç erkek böyle bir destansı kadına teslim oldu? Yoktu da herkes daha azına mı razı oldu? Peki ölçü neydi, ne kadar azına razı olduk? Bu kadını hiç gören oldu mu? Hadi adamımız kanaatkar davrandı diyelim. Peki o taşşşş gibi Afrodit, azla yetinen bu sümsük erkeğin nesine teslim oldu?

Bunun da kılıfı (pardon izahati) var. Çok dolaştım pervane gibi, sonunda beni zapt etti. Yuları taktı. Kafa kola aldı. Tongaya bastık gibi gibi. Her cümlede izahat. Ne uğraşırsın? Niye kasarsın. AŞIK oldunuz. Hatta ileri götürüp çok afedersiniz ben bile oldum da diyebilirsin. Yine de kandırılmış olmak hemcinsleri arasında prim yapar. Kurbana dönüşür hemcinslerinin gözünde. İyi hal indirimi alır işte.

Kadın, nadiren kas gücüyle özne olur cümlelere, sıklıkla da acılara göğüs germesiyle.
Feda ettiği eksildiği kadar yükselir. Zinhar çoğalarak yükselemez. Evlerden ırak…Mutlaka kan ve gözyaşı içinde pişmiş olmalıdır(!) Tüm bunların verdiği gücü de ondan daha güçlü bir erkek bulunca teslim eder.
Gel de şişme. Gel de şu sorulara makul yanıtlar bul. Aşktan utanmak nedendir? Neden adı teslimiyettir? Değiş tokuş birbirini tamamlama gibi havalı cümleleri şarkılara söz yapıp, sigaraları tellendirip efkar pozları takınıyoruz. Eyvallah. Peki neden uygulamada teslim alıp/olduk diyerek şaşıyoruz?

“Şimdi bebeğim egonu yavaşça yere bırak. Hayır önce ben değil, sen!” diye uzayıp giden pazarlıklar… Önce kim sevdiğini söyledi hesapları nedendir? Aşk “Beni tam da kalbimden vurdu” gibi ölüme sebep bir saldırıyla eş tutuluyor.
Sevişme benzetmelerini hatırlayalım şimdi.
Güreş tutmak, sırtını mindere getirmek gibi güç ve alt etmeyle ilgilidir geneli.
Hastalıklı benzetmeler aslında. Egomuzun büyüklüğünü, çiğliğini yansıtıyorlar.
Bu tip benzetmelerin ortak noktası bir yenen, bir yenilen; bir kurban, bir de katil olması. Bu mudur gerçekten aşk? Tüketmeyince kıymeti neden kalmıyor? Nedir bu tükenme, kan ağlama/ağlatma bağımlılığımız? Filmde mesela. Sonyacık dövüştü de dövüştü Conan’la. Sonunda yenildi. Kısaca Conana aşık olabilmeye hak kazandı. Eee noldu bebeğim. Kılıç sallamaktan ikinizde de takat kalmadı. Yara bere, kan revan içinde yığıldınız yere. Hoş mu yani ilk öpücüğünüzün ter kokuları ve kan tadına bulanmış olması. Yazık.
Evlat sevgisini bile doğum sancısının fazlalığı, uykusuz geceler üzerinden ölçmek neden? Güzellikler sevilemez mi? Ya da daha iyisi SADECE sevilmez mi? Acı çekmediğin şeyi sevmeye hakkın olmaz mı? Madem bu kadar acılı, o zaman sevgimi hak ediyor saçmalığı nedir?
Biz kimiz de bizi hiçbir şey üzemez sıkamaz rahatımızdan edemez. Ve Maaaaaaaazallah ediyorsa sevilmeyi “ancak” hak eder. Biz bu kadar büyük müyüz? Nedir bizi bu kadar önemli kılan?
Sen onu ondan daha çok seversen “hiç olmasa” daha mı iyi olur?
“En çok seni sevdim” demek neden? Bir kalp sevmeyi kaç şekilde yapar? Öncekileri de senin kadar sevmiş olamaz mı? Sevdi diyelim, bu seni şu anda çok sevmesine engel mi? En çok seni sevdi diyelim peki bu; seni ilerleyen günlerde de çok seveceğinin garantisi mi? Korkma korkma, anı yaşa gitsin yahu😊
Daha öncekileri senden çok sevmiş olması neden korkutur? Belki çok değildir de sadece farklıdır. Sevmek yetenek. Herkeste farklı; bazı şanssızlarda hiç yok. Olmayanlar farkında değil. Bu şanssız güruh mazoşizm, sadizm, güç bağımlılığı gibi durumlarını aşk/sevgi sanıyorlar. Sevme yeteneğine sahip olanlarsa her gün öğreniyor, sevgisini biçimlendiriyor. Sevginin kütlesi değişmiyor yine de şekil değiştirebiliyor. Bazen nefesinden tahrik olurken bazen hiçbir erotizm kıpırtısı olmadan sadece kokusunu içine çekebiliyor insan.
Bir kere sevmişse insan yine sevebilir. Teslimiyet pazarlıklarını bırakıp aşka dalabilir. Teslimiyet pazarlığı yapıyorsan zaten aşk değildir o.

Bekleme yapma kimseyi de yorma. İyisi mi sen git mindere, çek bir el ense. Devam eyle güreşe.

Aşksız kalmayasın okur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir