Bir Deniz Kızı Hikayesi Bölüm 3 – Yitirilmiş Yadigarlar Aşkına

Feryal’in yanında otururken artık ısınmış, hatta sıcaklamıştı. Güneş gökyüzünde tüm parlaklığı ile ışıldıyordu.

-Az önce kış vardı adeta, şimdi yaz geldi, hatta çöl sıcağı mübarek

– Sabahtan beri sıcak zaten, denize düşmenin şoku ile titredin sen

– O bulutlar filan, az önce bambaşka bir mevsimdi

Feryal, arkadaşını süzerek omzunu silkti ve ellindeki sayfaları okumaya koyuldu.

Az sonra ilk hedeflerinde demir attılar. Görevliler fotoğraf ve videolarını çekip numuneleri etiketlerken, gençler dalış ekipmanlarını hazırlamaya başladılar.

Ege kendisini gayet iyi hissediyordu. Dalış kıyafetlerini giyerken kuyruk biçimli lekesini göremediğinde yeniden gergin hissetti. Kafasında her yeri yoklayıp düştüğüne işaret eden herhangi bir şişlik bulamadığında anlık bir baş dönmesi ile sersemlemiş olabileceğine kanaat getirdi.  Gözlerini ovuşturup, sağına soluna iyice baksa da lekesini yerinde göremiyordu.

Hareketleri abartılı göründüğünden Kerem yanına gelerek sordu.

– Ağrın filan mı var?

-İyiyim, iyiyim. Bir sivri sinek kaşıntısı sadece. 2 dakikaya hazırım.

Acele ile hazırlıklarını tamamladıktan sonra hatıra fotoğraflarını çektirip denizin dibine daldılar. Bölgedeki çalışmayı tamamlayıp tekneye her çıktıklarında tekrar tekrar karnını yokluyor lekesini ya da ondan kalan silik de olsa bir iz görmeyi umarak sohbetlere katılmıyordu. Yemek esnasında da derin düşünceler içerisinde sessizliğini korudu. Hatta tekneden indikten sonra bir hastaneye gidip kafasını muayene ettirmeyi bile düşündü.

Tüm gün bir rüya mıydı, herkesi net görüp sadece kaç yıldır aynı yerde duran lekeyi görememesi mümkün müydü?

Günü tamamlayıp iskeleye döndüklerinde, yorgun ama mutlu ekip, mürettebat ve görevlilerle vedalaştıktan sonra, akşam yemeği ve kutlama için buluşmadan önce dinlenmek üzere evlerine dağıldılar.

Duşa girip uzun süre suyun altında lekesini görebilmeyi umdu. Telefonunda geçen yaz arkadaşları ile sahilde çektikleri fotoğrafları inceleyip çoğunda lekesinin göründüğünden emin oldu.

-Kafayı yiyorum!

Sesli söylenmesine güldükten sonra bir kahve alıp hazırlanmadan önce bir bölüm dizi seyretti ve vakit gelince hazırlanıp arkadaşlarıyla buluştu.

Yemek yedikleri mekanda pastayı kestikten sonra Ege’nin evine geçtiler. Covid 19 tedbirleri sebebiyle eğlence mekanlarında kutlama yapamayacaklarından sokağa çıkma yasağı başlamadan önce aralarında eğlendiler.

Annesi ile babası telefonda yeni yaşını kutlarken annesine kendisinden yadigar lekesini anlatmak istese de arkadaşları olduğundan fırsat bulamadı.

Arkadaşlarını yolcu ettikten sonra tüm dünyanın zombie istilasına uğradığı dizisinden bir bölüm daha izlerken uyuyakaldı.

Rüyasında Feryal Sirene’nin güvertesinde ona gülümserken aniden arkadan gelen bir zombie tarafından ısırıldığında çığlık atmaya çalışsa da sesi çıkmıyordu. Arkadaşının yanına gidip elleriyle boynundan fışkıran kanı durdurmaya çalıştı. Feryal gözlerini kapadığında bir yandan ağlarken bir yandan ondan uzaklaşması gerektiğini düşünüyordu. O sırada Feryal -ya da artık ondan geriye ne kaldıysa- gözlerini açıp, boğuk hırıltılarla Ege’nin başını elleri ile tuttu. Tüm gücü ile karşı koymaya çalışsa da bir türlü kurtulamıyordu. Boğuşurken ayağa kalkmayı başardı ancak başını Feryal’in ellerinden kurtaramıyordu. Yüzünü ısırmak için hamle yapan arkadaşından kurtulmak isterken geri adım attığında ikisi de denize düştüler.

Denizin karanlığında gözlerini açtığında ciğerleri tuzlu suyla dolmuş yanıyordu. Başını Zombie Feryal’den kurtarmış olduğunu fark edip yüzeye çıkmak için hamle yaptığı an karnında ani bir acı hissetti. Zombi, karnından kocaman bir ısırık almış ve kanlar deniz içinde kırmızının her tonunu barındıran bir gökkuşağı oluşturmuştu. Karnına bakığında kıpkırmızı bir boşluk, arkadaşına baktığında zombie yerine dağılmış saçları suda dans ederken aralanan kısımdan gülümseyen tanıdık bir başka kadın gördü. Ciğerleri patlayacakmış gibi hissettiğinden yüzeye çıkmak için yeniden hamle yaptığında bu kez ayağında hissettiği müthiş bir acıyla bağırdı. Denizin derinlikleri yerine salonda yüzmeye çalışırken koltuğun kenarına ayağını çarptığında kabusu sona erdi.  

Açık kalan TV’de dönen zombie hırıltılarını kapatıp, yüzünü yıkadı, odasına geçti. Üzerini çıkarıp serin yatağına kendini attı. Rüyasında karnında hissettiği acı kadar büyük olmasa da inceden sızlayan karnına ellerini götürdü. Muhtemelen yüzme çabaları esnasında bir yere vurduğunda oluşan sıyrıkları elleriyle hissetti. Islaklık olmadığına göre kanamıyor diye düşünüp gözlerini kapattı.

Sabah erkenden oldukça dinç şekilde uyandığında duşa girdi. Ne lekesini aradı, ne dünü düşündü. Havlusu ile mutfağa uğrayıp kahvesini alarak telefonundan haberleri ve sosyal medyayı tarayarak oyalandı.

Giyinmek üzere odasına geçip havludan kurtulduğunda, aynadaki görüntüye bakakaldı.

Dün kaybolan lekesinin yerinde garip şekiller, kabuksu bir tabaka vardı.

Dokunmaya korkarak önce aynaya yaklaşsa da sonra bunu yeterli görmeyip başını öne eğerek doğrudan karnının her yerini inceledi. Dün kaybolan lekenin yerinde denizin o eski mavi yeşil renginde üç iri pul duruyordu.

O kadar büyüktü ki pullar, balık pulu olduklarına hiç şüphesi yoktu. Nefes alış verişi hızlanmış, korkudan elleri titremeye başlamışken sonunda dokundu. Bulaşıcı bir hastalıksa, zaten kendi vücudunda olduğundan korkmasının bir faydası olmayacaktı.

Kenarlarının tıpkı balıklardaki gibi kalktığını, daha güçlü denese de yerlerinden kopmadıklarını hatta çok zorladığında ince bir sızı hissettiğini keşfetti.

Çalan telefonun sesi ile olduğu yerde zıpladığında yatağın üzerine attığı telefonun ekranında bilmediği bir numara yazıyordu.

Nefesini kontrol etmekte zorlandığı için açmamayı düşünse de telefon susup ısrarla yeniden ve yeniden çalınca sonunda yanıt verdi.

-Alo

-Alo Ege günaydın. Koray Ben, Nasılsın?

-Günaydın iyiyim… Koray mı dediniz?

-Koray evet…. Sirene’nin Kaptanı Koray.

-Haaa… Kaptan! Günaydın. Kusura bakma Koray deyince… Nasılsınız? Hayırdır?

– İyiyim sağol. Numaranı dünkü listelerden aldım. Kıyafetlerini bırakmışsın teknede. Onları hatırlatmak istedim. Hani yüzmeye karar verdiğinde üzerinde olan kıyafetlerin.

– A, evet, ben, ben onları unuttum orada. Kusura bakmayın.

– Ne kusuru delikanlı. Bugün programın yoksa gel, bir tekne kahvaltısı ederiz hem de eşyalarını alırsın.

-Programım yok ama şey… Biraz rahatsız gibiyim. Sonra alırım

– Rahatsızsan kesin gel, deniz havası her derde şifadır

 -Sizin işinize engel olmasaydım, ne zaman müsaitseniz uğrar alırım Kaptan.

-Şimdi müsaitim. Hadi iskelede bekliyorum

– Peki Kaptan. 20 dakikaya gelebilirim.

– Görüşürüz.

-Görüşürüz

Telefonu kapattığında kendisine hayret etti. Belki de bulaşıcı bir hastalığı vardı, o ise tekneye gidip zavallı bir denizciye bulaştıracaktı.

Sonraki Bölümü Oku

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir