Bir Deniz Kızı Hikayesi Bölüm 1 – Denizler Aşkına

21. doğum gününün sabahı yataktan fırlayıp hızlı bir duş aldıktan sonra her sabah yaptığı gibi giyinmeden önce göbek deliğinin sağ yanında bulunan lekesine aynada bir kez daha baktı.

15 yaşında beliren, deniz kenarında, okulda soyunma odalarında ergenlik çağındaki arkadaşlarının dalga konusu olmaktan başka bir işe yaramayan bu lekeden önceleri nefret ederdi. Farklı olmanın kusur sayıldığı yaşları atlattığında ise kendisi ile birlikte büyüyen bu kuyruk imgesini sevmeye, hatta bu doğal dövmenin kusursuz şeklinden gurur duymaya başladı.

Annesinde de birebir aynısı bulunan bu lekeyi “havalı bir detay” olarak görüyor, sevgililerine aile yadigarı diye anlatırken asil bir kraliyet tacını taşır gibi bir tavır takınmadan edemiyordu.

Giyinip, atıştırdıktan sonra sokağa fırladı. Arkadaşları ile sahilde buluşarak şu sıralar gündemi meşgul eden Musilaj temizleme çalışmalarına gönüllü destek veren bir ekibe katılacaklardı.

Feryal, Hakan ve Kerem’le buluştuğunda Covid belasının yeni düzeninde öpüşmek/sarışmak gibi aktiviteleri unutmuş olduklarından arkadaşları ile son zamanlarda alıştıkları üzere yumruk tokuşturdu.

4 arkadaş, elinde listeleri ve simsiyah güneş gözlükleri ile sahilde etrafındaki insanlara laf anlatmaya uğraşan Kenan Bey’in yanına gittiler.

“Günaydın Feryal, Sirene teknesi sizi bekleyecek. 3 mürettebat 2 belediye görevlisi bindiler sizi de alıp açılacaklar. Lütfen şu diğer teknelerin ekiplerini oluşturmama yardım et. Bunları sen al” diyerek elindeki sayfalardan birkaçını Feryal’e uzattı.

-Her sayfanın başında tekne ismi ve mürettebat ile devlet görevlilerinin isimleri var. Kaç STK üyesi ekleneceğini görebilirsin. Hangi tekneye kimi eklediysen isim soyad yazıp imzalarını aldıktan sonra resimlerini whatsapp grubuna gönderip orjinalleri bana teslim edersen teknenize geçebilirsiniz.

Kenan Bey’den listeleri alan Feryal arkadaşlarına döndü:

-Siz geçin, ben diğer teknelerin organizasyonuna yardım edip geleyim

Hakan ve Kerem itiraz etmeden üzerinde havalı bir deniz kızı resmi bulunan Sirene’ye giderken, Ege Feryal’le kalmayı tercih etti.

-Hemen kalkacak mı? diye sordu gençlerden biri safça

-Aksaray dolmuşu mu bu dostum? Listedeki herkes teknede ise, açılabilirsiniz.

Denize ilk açılan olabilmek için adını yazdırmış olanlar teknelerine doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladığında gülmeden edemedi Feryal

– Kalkıyor… kalkıyorrr diye bağırsak, kargaşa daha çabuk bitecekmiş!

Listeleri Kenan Bey’e teslim ettikten sonra hızlıca kendi teknelerine ilerlediler.

Sahildeki ekipler ve onlara yardımcı olan gönüllülere ek olarak bu teknelerle bazı koyların sahil ve açık kesimlerindeki yığılmaları temizleme işi yapılacağından bunlara eşlik edecek gönüllüler arasında olmak için profesyonel yüzücü veya dalgıç olmak gerekiyordu.

Hakan ve Kerem, çoktan Sirene’nin Kaptanı ile sohbete başlamış hararetle dalış anılarını anlatırken adam onları ilgiyle dinliyordu.

Belediyeden gelen iki yetkili ile tanıştılar. Aralarında hafif bir soğukluk olsa da; bunun devlet memurlarının STK’lara ve özellikle Çevre ile ilgili gönüllülere gizli bir provakasyon niyetinde oldukları şüphesiyle mesafeli olmak zorunda hissetmelerinin sonucu olduğunu düşünmeden edemedi. Bu iki yetkiliden biri numuneler alarak fotoğraf ve video kaydedecek, diğeri ise yüzey temizliği yapan hortumlu aleti idare edecekti. Denizin içi, dibi kaptan ve bu 4 arkadaşa aitti.  

Planın üzerinden geçtikten sonra tekne hareket etti. Mürettebattan genç olanı termosla kağıt bardakları getirerek çay ikram ettiğinde Kaptan da onlara katıldı. Feryal elindeki bir raporu okumayı tercih ederken Kerem teknenin bir ucunda telefonuyla çekimler yapıyor, Hakan ve Ege ise Kaptanla çay içerken ayak üstü konuşuyorlardı.

– Normalde ne yapar Sirene ve Kaptanı?

– Aşk yaşar…

– “Oooo! Mürettebatın olayım”

– Denize aşık herkese güvertemiz açık Hakancığım.

– Yok mu şöyle havalı hikayeler? Dönüşte ortamlarda anlatalım, havamız olsun.

– Belli olmaz, bakarsın bugün kendi havalı hikayen olur

Ege sordu bu kez gülümseyerek

-Var mı Sirene’nin hikayesi? Nerede kim tarafından yapılmış, nereleri gezmiş, gizemli olaylar filan?

Kaptanın yüz ifadesi anında değişti. Soruyu duymamış gibi yüzünü denize doğru çevirip elleriyle sakalını okşamaya başladı. Geçen sessiz saniyelerden rahatsız olmuş olacak ki Ege söze girdi.

– Niyetim dalga geçmek değil. Hani hikayeler oluyor denizciler arasında diye öylesine sordum ben. Kusura bakmayın.

-Yok genç adam. Dalga geçtiğini düşünmedim de…. Sen öyle birden sorunca, tesadüfün büyüklüğüne şaşırdım diyelim.

– “Nasıl yani, ne tesadüfü?” diye sordu Hakan.

– Nasıl yaniii…Biraz garip, hatta çok garip! Sabaha karşı daha mürettebat gelmeden kalktım, hazırlık son kontroller derken; baktım güvertede oltalardan biri açık kalmış.

Konuşmayı kesip uzun bir ara verince, Hakan sabırsızlanmaya başladığından sordu.

-Yani? Balıkçı bir hayalet olta mı atmış?

Kahkaha atarak soran Hakan’a ters bir bakış atıp, sakalını karıştırmayı bırakarak devam etti konuşmaya

-Kim atmış bırakmış bilmem, dün sarhoş kafayla ben unutmuşumdur belki de. Oltayı çekmeye başladığımda ucunda ağırlık hisettim. Rüyadayım sandım. Çünkü oltanın ucunda kafatası biçiminde oyulmuş ahşap bir kutu ve anahtar deliğinde kemik şeklinde bir anahtar vardı. Anahtarı usulca çevirdim, içerisinden eski bir pusula, deri kaplı bir defter ve bir de tüy kalem çıktı.

-Ya… kaptan dalga geçmene gerek yok!

Sözünün kesilmesine sinirlenen kaptan, yüzünü Hakan’ın yüzüne yanaştırıp devam etti.

-Hiç o kadar korktuğumu hatırlamıyorum gençler. Ben ki, Sirene ile fırtınalar atlattım, akıntılarla boğuştum… Böyle bir ürperti yaşamadım.

Hikayeden çok Covid 19 un dünyayı kasıp kavurduğu bir dönemde yeni tanıştığı bir adamın burnunun dibinde tüm mikrobiyel ve virütik yükünü kendisine sunmasından ürken Hakan alttan aldı.

-Sonra ne oldu?

Sonraki Bölümü Oku

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir