Bir Deniz Kızı Hikayesi Bölüm 6- Geçmişin Fısıltıları

Kaptan hafif bir öksürükle boğazını temizleyip kadehinden bir yudum alarak ellerini dizlerinin üzerinde kavuşturdu, uzaklara bakarak anlatmaya başladı.

Yüksek sesli kahkahaları atarak her hareketini tiyatro sahnesindeymişçesine vurgulu yapan Kaptan gitmiş, yerine hayal kırıklığı ve yorgunlukla bakan bir adam gelmişti. Bu kırgın yorgun adam fısıldarcasına anlatmaya başladı.

-Rivayet olunur ki Tanrıça Atargatis, deniz kızlarının ilki, suyun ve doğanın koruyucusu, bereketin sembolü güzel Atargatis, yüzyıllar boyu denizlerde ve karada tüm gücüyle insanların yıkımını onarmak ve en aza indirmek için çalışmış durmuş. Birbiri ile savaşan gemilerin can veren tayfasına denizlerini mezar yapar, balıkları besleyen vücutları için denizcileri, güzel şarkılarla anarmış.  Zaman geçtikçe insanların yıkımı sadece kendi türüne değil diğer türlere de etki eder olduğunda Atargatis akıllanmadıklarını gördükçe kızmaya başlamış. Gemiler artık bombalarla savaşıyor sadece tayfalarını öldürmekle kalmayıp denizdeki canlılara da zarar veriyormuş. Denizi bile yakmayı başaran bu insafsız ve bencil varlığa olan kızgınlığı gün geçtikçe artmış. Savaşan gemileri artık beklenmeyen dalgalarla alabora ederek cezalandırıyor bunu yaparken de her geçen gün daha çok yorulduğunu hissediyormuş.

Savaşan 2 büyük bir donanmayı batırdığı bir gece, kayalıkların arasındaki mütevazi evine dönmeye çalışırken çok yorgun olduğunu ve daha fazla ilerleyemeyeceğini anlayıp yakınlarda sığınacak bir yer aramaya başlamış. O sırada yakınlarda patlayan dinamitlerin etkisi ile Atargatis kendinden geçip akıntıyla kıyıya sürüklenmiş. Gözlerini açıp kendini insan yapımı bir iskelenin altında bulduğunda, genç bir adam telaşla kuyruğunun suyun üstünde kalan kısmına sular döküyormuş. Balıkçılar tarafından yakalandığını düşünüp çok sinirlenmiş ve büyük bir dalga oluşturmuş. Genç adam kovasını yeniden boşaltacağı sırada dalgayı gördüğünde hiç korkmamış. “Bu dalga seni güvenle derin sulara götürür. Hadi biraz gayret” diyerek Atargatis’in parıldayan gövdesine destek verip onu suya doğru göndermeye çalışmış. Dalga gittikçe yaklaşırken, iskeleyi bile yıkabilecek boyutta olmasına rağmen genç adam ne olduğunu anlamadığı bu güzel yaratığı kurtarmak için çabalamaya devam ediyormuş. Atargatis seslenmiş.

“Bu dalga senin hayatını sonlandıracak, hiç mi korkmuyorsun?”

Genç adam yarı balık yarı insan bu güzel canlının konuşmasına şaşırmış elbette. “belli ki özel bir türsün, lütfen evine geri dön, kurtar kendini”

Atargatis işaret parmağını yukarı kaldırıp dalgayı olduğu yerde dondurmuş bu kez. Genç adam şaşkınlıktan küçük dilini yutuyormuş. Bu tip durumlarda genelde insanoğlunun tutsak edip dileklerini gerçekleştirmesi için zorlayacağını ya da en düşük ihtimalle onu sergileyerek kazanç elde etmenin yolunu arayacağını biliyormuş Tanrıça. Genç adamı şaşırtarak onu tutsak etmeye çalıştığı an dalgayı daha da hızla ona çarpmayı hesap etmiş.

Beklediği gibi olmamış aksine Adam rahatlamış ve suyun içerisine Atargatis’in yanına oturmuş. “Bunu yapabiliyorsan güvenli denizine dönebilirsin. Senin için yapabileceğim başka birşey yoksa evime gidiyorum. Ahali gelmeden buradan uzaklaşırsan iyi olur. Ne sana, ne onlara bir zarar gelmesini istemem.”

Adamın korkusuzca yanına oturmasına içerlese de onu ele geçirmeye çalışmamasına ve güvenliğinden endişe duymasına karşılık parmağını yeniden havaya kaldırıp dalgayı tümden yok etmiş.

 “Pekala genç insan. Bana yardımcı olduğun için teşekkür ederim. Senin için yapabileceğim birşey var mı?”

Önce duraksayan genç adam sıkılgan bir şekilde konuşmuş. “karşılık için yardım etmedim ama evde bekleyen ailem için 3 balık tutmuştum seni gördüğümde şaşkınlıktan denize düşürdüm. Acaba suyun altına bakıp oradalar mı yerlerini bana gösterebilir misin?”

“Sana daha fazla balık verebilirim” diye yanıtlamış güzel deniz kızı.

“Fazlasına ihtiyacım yok, bize 3 balık yetiyor. Fazlasını alırsam denizde dinamit patlatanlardan ne farkım kalır”

Atargatis gülümseyerek kuyruğunu şaklatmış. Genç adamın 3 balığı bir anda kucağına düşüvermiş. Gözlerine inanamayan genç yine de bu mucizevi yaratığı tutsak etmeye veya kandırmaya çabalamamış. Balıklarını alıp Atargatis’i başı ile selamlamış, teşekkür ederek evine geri dönmüş.

Tanrıça şaşkın ama garip bir mutlulukla kuyruğunu savurup kendini denizin derinliklerine atmış. Bu yıkıcı türün içerisinde diğerlerine saygılı birilerinin bulunması ona güç vermis olacak ki yüzyıllar boyu tek başına tüm bu koruyuculuk görevinin verdiği yorgunluk ve bıkkınlık bir nebze de olsa azalmış.

Dinamitlerin patlatıldığı yere geri dönüp kurtarabileceğini kurtardıktan sonra bunu yapan tekneleri yakın zamanda cezalandırmak üzere yakınlarda bir kayalıkta dinlenmeye çekilmiş.

Ertesi gün yine civarda dolaşıp dinamitçi tekneleri beklerken ufak bir sandalda olta atıp balık bekleyen genç adamı görmüş. Adamı sevindirmek için iki oltasına da birer balık göndermiş. Daha denize açılalı çok az zaman geçmesine rağmen, ihtiyacı olan 3 balıktan ikisini yakalamış olduğu için çok mutlu olan adam sevinçle almış balıkları. Oltalarını yeniden denize atar atmaz, Atargatis 2 balık daha göndermiş. Oldukça şaşıran adam balıklardan birini eline alıp itina ile ağzındaki kancayı çıkarıp denize bırakmış. Diğer balığı ise öncekilerin yanına koyduktan sonra küreklerine asılıp kıyıya dönmüş.

Atargatis adamın hareketlerini anlamasa da üzerinde durmayıp, dinamitçi tekneleri beklemeye devam etmiş.

Ertesi sabah genç adamı sandal ile yeniden görmüş. Yine her şey aynı şekilde yaşanmış. Bu sefer Atargatis dayanamayıp kıyıya doğru kürek çeken gencin yanında belirmiş.

“Günaydın Genç Adam”

“Ooo Günaydın, Tehlikeli değil mi? Buralarda seni görürlerse yakalamaya çalışırlar. “

“Yakalayamazlar beni merak etme”

“Belki yakalayamazlar ama canından edebilirler seni. Her yeri patlatıyorlar, dikkatli ol.”

“Olurum sağol. Eee sen ne yapıyorsun. Balık tuttun mu bari?”

“Evet evet. Mucize gibi. 3 balığımı da hemen tuttum. “

“Erken daha. Belki başka da yakalarsın.”

“İhtiyacımız yok. 3 balık yeterli. “

Atargatis adamın samimiyetinden şüphe edip, onu denemek istemiş. Pırıl pırıl kuyruğunu bir anda denizin üzerinde şaklatmış ve kocaman bir balık sandalın ortasına düşüvermiş. Balığın renkleri çok güzel olduğu gibi boyutu da balıkçının tuttuğu 3 balığın toplamından bile büyükmüş.

Genç adam telaşla balığı yakalayıp denize salıverirken sinirle Atargatis’e seslenmiş.

“Ben ki kara yaratığıyım, denizden ihtiyacım olmayanı almam. Sen, kendi evinde, kendi komşularına bunu neden yapıyorsun?”

Sonrasında hırsla kürek çekerek oradan uzaklaşmış.

İlk deniz kızı, güzel Atargatis, genç adamın kendisini azarlamasından hiç gocunmamış ve hatta o günü oldukça neşeli geçirmiş. O kadar uzun zamandır yalnız başına verdiği savunmaya destek olan bu genç adamın varlığı onu çok mutlu etmiş.

Ertesi sabah yeniden genç adamın sandalını beklemeye başlamışken iki büyük tekne yanaşmış. Güvertede tayfalar harıl harıl hazırlık yapıyorlarmış. Atargatis teknelerin ne yaptığını anlamaya çalışırken, koca teknelerden birinin ardından bir yandan kürek çekip bir yandan bağıran genç adamın sözleri duyulmuş.

“Yapmayın, yazıktır. Aldığınız balıktan fazlasını da telef ediyorsunuz.”

Kaptanlardan biri cevaplamış

“Çekil git buradan, patlayınca alabora olacaksın.  kürek çekerek kaçamazsın. Git, belanı arama”

“Burada kalacağım. Patlatmayacaksınız”

Bu ağız dalaşı sürdükçe teknelerin kaptanları kızmaya başlamış. Tayfalar da bir an önce işlerini bitirip oradan uzaklaşmak istediklerinden bu inat eden sandalcıya söylenip duruyorlarmış.

Sandal oradayken patlamayı gerçekleştirmek kendi türlerinden birini öldürmek olacağından Kaptan cesaret edemese de sandalcıyla olan tartışmayı kaybetmek, tayfalarının gözünde onu düşürecek korkusuyla geri dönmeyi de göze alamıyormuş. Teknesini hırsla sandalın üzerine sürmüş o kadar hızlı olmuş ki her şey tayfalardan biri olan biteni anlayamazken dinamitlerden birini tekne ile sandalın arasına düşürmüş. Kaptan da, tayfalar da, olanları izleyen Atargatis de telaşlanmışken sandaldaki genç adam çok sakin duruyormuş. Atargatis teknelerin ikisini de alabora etmek üzere kuyruğunu savurmuş. Niyeti tüm mürettebatı denize gömüp sandalcıyı kurtarmakken denizdeki o dinamitin patlamasına sebep olmuş. İki teknede denizin dibini boylarken genç adamı kurtarıp yüzeye çıkarmış. Kurtarmış kurtarmasına ama genç adamın bir omzu ağır yaralanmışken diğer kolu omzundan kopmuş haldeymiş.

Sebep olduğu bu büyük hasardan duyduğu vicdan azabı ile ağlamaya başlamış Atargatis. Büyük aşkı Çobanın ölümünden sonra ilk kez göz yaşı dökmüş. Bu gözyaşlarından bir damla, gencin ağır yaralı omzuna düştüğünde kanaması durup balık kuyruğu şeklinde bir iz oluşmuş. Gözyaşlarını böyle bir gücü olduğundan haberdar değilmiş Tanrıça. Tek bildiği, öpücüğünün denizdeki yıkımları iyileştirdiği iken bu gücü bir insan için kullanıp kullanmamak için kendi içinde savaşmış. Sonunda genç adamın buna değer bir yaratık olduğuna karar verip diğer kolunu getirip birleştirmiş ve iyileştirici öpücüğü ile mühürlemiş.

Genç adamın iki kolu da eski haline geri dönmüş. Öpücüğün olduğu yerdeki Balık Puluna benzer pullar oluşmuş. O pullar ki; genç adamın göğsüne kadar ışıl ışıl yanan bir kalkan kadar büyükmüş.

Atargatis adamı kıyıya götürmesi için bir yunusa emanet edip, patlamanın hasarından etkilenen deniz canlılarına yardıma koşmuş. Ardından, yaralı da olsa kurtulan tüm mürettebatı denizin dibine göndererek cezalandırıldıklarından emin olup kıyıya genç adamın yanına gelmiş. Genç, gayet sağlıklı olarak ayakta karşılamış Atargatis’i, hayatını kurtardığı için ona teşekkürler edip patlamaya engel olamadığı için de gözyaşı dökmüş.

Tanrıça genç adamı sakinleştirip elinden geleni yaptığı için teşekkür ettikten sonra omzunu iyileştiren öpücük ile ilgili sırrı açıklamış.

“daha önce deniz canlıları dışında hiçbir yaratık Atargatis öpücüğü ile şifa bulmadı. Kıymetini bil genç adam. Öpücüğümün mührü pullar seninle olduğu sürece sana denizde ölüm yok.”

“Peki, karada?” diye sormuş genç adam

“Karada kaderine razı olcaksın” diye cevap vermis Tanrıça

“Öyleyse ölümsüzlüğümü denizi korumak için değerlendireceğim. Madem denizde bana ölüm yok, pulları koruyacağım, karada ölümden kaçınıp, zamanı geldiğinde de denizleri koruyarak yaşayacağım. Peki ya kuyruk şekli?” diye sormuş genç adam

“Bilmiyorum, ama derin denizlerin bilgesi Prudens’e soracağım. Yarın iskelede beni bekle diyerek” bilge kaplumbağa Prudens’e gidip olanları anlatmak üzere oradan ayrılmış.

Prudens o zaman denizin derinliklerine bakarak konuşmaya başlamış.

“Eyy Atargatis, güzel denizkızı, denizin koruyucusu güzel Tanrıça! Öpücüğün hayat verip onarır. Yüzyıllardır bizleri korudun, kolladın. İlk kez bir kara yaratığı için göz yaşı döktün. Senin öpüşün hayat ve denizde ölümsüzlük verir. O insan ki; hem öpücüğünle denizde ölümsüzlük kazandı hem de yüreğinden gelen göz yaşı ile nesli de sana bağlandı. O gencin nesli yetişkin olduğunda senin seçilmişin olduğunu gösteren bir işaret taşıyacak. Ne zamanki senin koruyup kolladıklarına o da sahip çıkacak, denizlerde ölümsüzlük şansı onlara da sunulacak. Bundan sonra yalnız değilsin Atargatis. İnsan ırkından  özel ve vicdanlı bir soy senin yardımcın olacak.”

Genç adam evine gittiğinde eşi telaşla oğlunun kolunda o gün oluşan kuyruk biçimli lekeyi anlattığında o gün yaşadıklarını anlatmaktan vazgeçmiş.  Omzundaki pullar ve lekenin tıpkı oğlunun kolunda beliren kuyruk lekesi gibi aniden ortaya çıktığını söyleyip erkenden uyumuş.

Ertesi sabah Atargatis iskeleye gittiğinde genç adamı heyecanla onu beklerken bulmuş. Genç adam telaşla evde olanları anlatmış.

Atargatis Prudens’in söylediklerini aktarmış.

“Kuyruk mührünü taşıyan neslin yetişkin olduğunda bir seçim yapacak Atargatis öpücüğünü taşıyıp taşımama konusunda kararını kendisi verecek. Korkmana gerek yok, sen de oğlunda sağlıklısınız.”

Böylelikle Atargatis öpücüğü ile kutsanmış genç adam koruyuculuk görevini sürdürmüş. Uzun yıllar geçip karadaki hayatından yorulduğunda da sandal ile denizin ortasında Atargatis’e seslenip kendisini ona teslim etmiş.

Rivayet olunur ki o gencin soyu yetişin olduklarında hep koruyuculuğu seçmiş ve pullarla mühürlenerek kutsanmış. Yorulup yaşlandıklarında da Atargatis’in kollarında denizin derinliklerinde yeni hayatlarına başlamış.

Hahahah ahahahah… Babamın sönük anlatışını bile nasıl heyecanla dinledin. Ben dedemin her gece anlattıkları ile nasıl etkilendim bir fikrin olmuştur sanırım delikanlı.

Sonraki Bölümü Oku

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir