La Mer

Bazı lisanlarda kelimelerin de cinsiyeti var. Aslında en arıza olduğum durumdur malum cins ismi dışında öncelikle üreme uzvu üzerinden kategorize etmek. Lakin bazı şairane unsurları da yok değil hani. Örneğin nefes alıp vermeyen olgu ya da nesnelere cinsiyet atfedilmesi daha çok iltifat gibi geliyor bana.
Deniz mesela; Fransızcada dişi “la mer’ Türkçede ise başına sonuna herhangi bir cinsiyet ayrımı konulmuyor. Hayret aslında severiz böyle işleri. Lisanı es geçmişiz demek.
Neyse ruhum kabardı neşelendi, iki laf edeyim derken yine anarşiste bağladım. Yok say buraya kadar olanı.
Bak ne diyeceğim deniz bence kesinlikle hatun. Sadece Fransızca’da öyle tanımlandığı için değil. Bazen narin çarşaf gibi koy mis kokulu göğsüne başını hafiflesin tüm vücudun. Bazen sert ve dalgalı. kayaları yıllar süren sabırlı gayretiyle yontan; yontulmam, şekil almam diyeni de kuma dönüştürüp; mukavemet gösteren kayaların önüne bırakıp bak mukavemet gösterirsen senin de sonun bu diyen sebatı, sabrı takdire şayan bir kainat. İçinde hayat var. Can veriyor. Yeri geliyor can da alıyor.
Çok neşeli, çok zarif, çok bereketli, çok renkli, çok serin, çok sıcak, bazen elinde terliği azarlayan bir anne gibi ürkütücü. Hani sevsen mi, yoksa bağrından çıkıp arkana bakmadan uzaklaşsan mı karar veremediğin türden.
Üstelik karaya göre daha bütünsel. Çeşit yadırganması daha az. Deniz ürünleri salatası yadırganmaz mesela. Halbuki koysalar menüye toprak ürünleri salatası garipseriz değil mi? Ben garipserim. Sorarım şimdi mantarlar mı var, fasülyeler otlar mı yoksa bunlara ek olarak toprakta yaşayan canlılar da var mı diye. Bence su ürünleri daha kolay kaynaşıyor. Sudan çıkan böcekleri yerim mesela. Halbuki karadaki benzer bir kabukluyu henüz yemedim. Sanırım denemem de zor. Bence deniz suyu ana rahmi gibi; içinde yüzen her şey bir şekilde karındaş ve resmi bütünleyen detay gibi. Yadırganmıyor bir araya gelmeleri.
Evet deniz kesinlikle kadın. Kocaman bir rahmi var. Her dakika, her saat değişen bir ruh hali var ve üstelik duygu devinimini paylaşmaktan da utanmıyor. Sırf bundan utanmayışı bile kanıttır. Kesinlikle hatun.

Bak ne kadar hakim oklavaya.
Dalgadan yufkaları açarken başında yazması seri hareketler yapıyor. Akşamına da takıyor şıkır şıkır deniz kızı kuyruğunu, boynuna deniz kabuklarından kolyesini, süzülüveriyor. Baktı kıyıda bir grup ateş yakmış güzelliğini seyrediyor, başlıyor fısır fısır şarkısını söylemeye bir yandan da ay ışığıyla flörtleşmeyi unutmuyor tabii.

Her kadın gibi güzelliği, bilgeliği, koruyuculuğu, besleyiciliği sevilsin görülsün istiyor.
Ben gördüm seyrettim güzelliğini hatun. Şarkını dinledim, kokunu içime çektim. Seni ay ışığına, ay ışığını sana emanet ettim. Aşkınız daim olsun.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir