Sinsi Kabak Lobisi

Sinsi Kabak Lobisi

Kabak lobisinin ilüminati ile olan gizli işbirliğinin farkında olmayanların günahıdır “Kabak Tatlısı”.

Dünyayı kıyamete sürüklemek amacıyla “kabak tatlısı” gibi batıl inançlarla masum bünyeleri oyalamak suretiyle, resmin bütünü görmemizi istemeyenlerin bir oyunudur.

Kabaktan tatlı olmuyor, kabul edin artık. Üzerine tahin-pekmez döküp, ceviz serpiştiriyor olmaları; bu gerçeği değiştirmiyor. Ayrıca, o kadar malzemeyi sağ elime döküp onu kemirsem, onun da tadı çekilir olurdu.

Lakin üstüne kaymak da koyacakmışız. Manda kaymağı olacakmış. Breh breh breh!

Güzel şefim! Mandayı sürüsüyle çiftliğe koyup o çiftliğin tapusunu komple üstüme yapsan, tapu işlemleri için gittiğimiz noterde “Kabaktan Tatlı Olmaz” diye imzalı beyanat verir, noterden de tasdik alırım “hür iradesiyle ve her türlü baskımıza rağmen yine de fikri budur” diye.

Uzun bir izah oldu. Bak şöyle anlatayım:

Kabaktan Tatlı Olmaz

Oyuna gelme, kabak tatlısı yeme!

Reenkarnasyonun Kurumsalı

Reenkarnasyonun Kurumsalı

25-32 Yaş Arasındaki Holdingimize Hayat Arkadaşı aranıyor……

Reenkarnasyon olsa ve bir daha dünyaya gelecek olsam; ben de kurumsal bir hayat isteyeceğim. Reenkarne olacaksam en kurumsalından olacağım vesselam!

“Kurumsal firmalara kiralıktır” ilanlarını görünce uzun uzun gülüyorum.

“Yapılan tetkiklerde çay ocağındaki Recai Bey’in muhasebe departmanındaki Ayşe Hanım’a -ablacım- diye hitap ettiği ve ayrıca Ayşe Hanım’ın da departman yöneticisine yazdığı rapor e-mailinde cc olarak üst yönetimin yer almadığı, bunun yanı sıra Lojistik departmanında son gerçekleşen iç denetimde saptanan minör hatalar için herhangi bir düzeltici önleyici faaliyet yapılmadığını saptadığımızdan; maalesef mülkümüzü size kiralayamam” mı diyeceksin?

Yapmayın annem! Yapmayın kuzum!

İlanın Türkçe meali şu “noooolur lütfen bir banka kiralasın da… buralar prim yapsın, malımın mülkümün değeri artsın”
Dürüstçe böyle yaz işte. Reklamın iyisi kötüsü olmaz. Bu ilan ses getirir.

Bu saçma ilanları kafaya taktım ve düşündüm. Kurumsallık arayışı daha saçma nerede uygulanabilir buldum.
Reenkarnasyon olsa ve bir daha dünyaya gelecek olsam; ben de kurumsal bir hayat isteyeceğim. Reenkarne olacaksam en kurumsalından olacağım vesselam!
Şimdi efendim; kurumsallık alanına girdiğimizde tabii ki her şey süreç değerlendirmeleri ile başlıyor. Yeni doğan süreci, bebeklik süreci, en zorlu aşama olan ERGENLİK süreci, gençlik, orta yaş ve henüz deneyimlemediğim diğer süreçler var.

Hayat denen üretim/tüketim döngüsündeki süreçlerde en önemli etken INSAN. SWOT analizinde bu önemli noktayı tespit edince karar verdim. Kurumsal reenkarne olmuş yeni hayatımdaki insan kaynakları için iş ilanları hazırladım. Bir kariyer sitesinden ilan verip adayları değerlendireceğim.

0/13 yaş arası Kurumsal İnsan Bünyesine Destek olacak beslenme ve sağlıklı yaşam koçu aranıyor
Tanım: Holdingimizde (narsist bünyeme ltd diyecek halim yok. Tabii ki Holding diye vereceğim ilanı) 13 yıllık bir projede görevlendirilmek üzere beslenme ve yaşam koçu aranıyor.

Günlük sevme ve doyurma rutinlerini takip edecek,
Düzenli uykunun sağlıklı yaşam üzerinde etkisinin bilincinde olan ve bu bağlamda yatağa gitmeyen müşteriyi “gece yatmak bilmiyorsun sabah kalkmak bilmiyorsun Allah’ın cezası” sloganı ile motive edecek/ya da bezdirecek,
Şirket dışı bağımsız denetim kuruluşlarının tetkiklerinde başarı elde edebilmek amacıyla “her gün denetim günü” disiplinini sağlayacak iç denetim yeteneklerine sahip, “ELALEM NE DER?” sloganını şiar edinmiş,

Aidiyet duygusu yüksek,

Komşunun oğlu okul birincisi olmuş, komşunun kızı ulusal resim yarışmasında dereceye girmiş vb. gibi piyasadaki rakipleri yakından takip ederek analizleri ile ekibi motive edecek
SS subayları -pardon yaşam koçları- aranıyor.

Müracaatların bizzat yapılması gerekmektedir. Bir eşi olmak ve ekip çalışmasına yatkın olmak tercih sebebidir.

13/16 yaş arası holdingimizin bünyesinde istihdam edilmek üzere ebeveynler aranıyor
Konusunda tecrübeli olmasa da olur. Zaten her bünyenin ergenliği farklı geçiyor,
Dönemsel Pazar analizlerini yaparak harçlık ödeneklerini zamanında ve piyasa şartlarında yapacak,
Sabır konusunda Yüksek Lisansa sahip
Mümkünse Evliya Sabrı Doktorası bulunan,
Her türlü yolsuzlukla başa çıkabilecek şekilde “sen giderken ben dönüyordum” mesajını astlarına hissettirerek yanlış yapmalarına engel olabilecek,
Ebeveynler işe alınacaktır. Müracaatlar ön eleme neticesinde mülakatla değerlendirmeye alınacaktır.

15/25 yaş arası holding bünyemize uygun Flörtler aranıyor
Holdingimizde dönemsel görevlendirilmek üzere flörtler aranıyor.
Adayların istihdamı stajyer kadrosundan yapılacaktır.
Nazik, sevecen, aidiyet duygusu yüksek stajyerler arasından romantizm performansına göre yapılacak değerlendirmeyle hayat arkadaşı departmanına terfi etme şansı bulunan adaylar tespit edilecektir.
Terfi aşamasında yapılacak değerlendirmede stajyerlik başvurusunda 5 yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz sorusuna “nikah masasında” şeklinde yanıt vermiş adaylar tercih sebebidir.
Kız olarak dünyaya geleceksem: bu adaylarda askerlik şartı bu yaş aralığı için aranmamaktadır.
Erkek olarak dünyaya geleceksem Kına diye tutturmaması ön şarttır. “Kına gecesi yapacağım, hüngür hüngür de ağlayacağım” diyen adaylar, zinhar değerlendirmeye alınmayacaktır.

25-32 Yaş Arasındaki Holdingimize Hayat Arkadaşı aranıyor
Mülakat aşamasından itibaren 5 yıllık kariyer planında nikah masasına oturmak olan,
Sabırlı, aidiyet duygusu yüksek,
Pazar ve rakip analizleri yapmayan
Görev tanımı dahilindeki sorumluluklarını yerine getiren,
Esnek sevişme saatlerine uyum sağlayabilecek,
Kriz anlarında “elbette gayet yakışmış” gibi söylemleri ile motive edici bir ekip lideri ruhuna sahip,
“Bu pantolonla bu gömlek olur mu?” gibi problemleri çözmek konusunda analitik düşünce tarzı ile ekip arkadaşına destek verebilecek,
Seyahat engeli bulunmayan,
En az 1, en fazla 2 çocuğun sorumluluğunu üstlenebilecek,
Holdingimizin “sakal ve/veya bıyık kesinlikle yasaktır” şeklindeki net yönetmeliğine uyum sağlayacak (Bay/Bayan)
Hayat Arkadaşı adayları ile mülakatlar yapılacaktır. Dönemlik değil, ömürlük bir pozisyondur. Kariyer değişikliği düşünen adayların başvurmaması rica olunur.

🙂 Aklıma ilk gelenler bunlar. Kurumsallık zor iş güzelim. Ömründeki tüm insanları düşünsene. Daha öğretmeni var, arkadaşı var, iş arkadaşı var, komşu var… Var da var.

Her biri için aranan nitelikler, görev sorumluluklar yazmaya kalksak 3 kere filan dünyaya gelmek lazım. Doğaçlama iyi böyle galiba.
Takılalım gitsin.

Biz sizi ararız:)

Hayırsız Kupa Valesi

Hayırsız Kupa Valesi

Lise yıllarını iskambil kartlarından kupa valesine aşk falı açarak harcamış bünyemle, şimdi otopark ararken “VALE” tabelası gördüğümde fena bozuluyorum. “Değnekçi” yaz. Hatta “deynekçi” yaz. Neden VALE? 

Bu otopark işleri de ülkemin nadide bölgeleri arasından bazılarında meşhurmuş. İstanbul’un belli bir bölgesinde bir yerde otopark işi yapabilmen için nüfus kütüğünde yazan yer önemliymiş. Meali şu: mafyası varmış işte… Ben bilmem, söyleyenlerin yalancısıyım.

Mesela bir bölge Malatyalı otoparkçılara diğer bir bölge Karadenizlilere aitmiş. Kısacası bölge-bölge paylaşılmış. Bölgeleri attım şu an. Otopark sektörüne hakim değilim. Sektörün kralı Karslılar ise, adımız geçmedi diye alınmasınlar lütfen.

Hayal ettim istişare toplantısını. Kelli felli adamlar, ellerinde tesbih, bellerinde beylik tabancaları harita üzerine eğilmiş paylaşım yapıyorlar. Maça Ağa’sı diyor ki bu bölge benim. Karadenizli baba diyor ki “Olmaz. Orası Aslı’ya yakın. Senelerce kupa valesine fal açtı. Bir hukukumuz, gönül bağımız var. Benim olacak oralar!

Hayır en kötüsü de arabayı teslim ederken para alıyor vicdansızlar. Gençliğimi sana ve iskambil kartlarına verdim diye haykırmak istiyorum. Bazı bölgelerin tarifesi de yüksek. “20 TL ablacım” diyeni var. 10 TL’ye abla tamam da, 20 ye bari “hanımefendi” de, hatta “Hanfendi” de, ona da razıyım.

Ya da yap bir abonman paket bana. Yıllık aidatı neyse vereyim.

Yalnızzz o zaman “Sultanım Hoş geldin”, “Majesteleri güle güle” şeklinde muamele isterim.

Son olarak aşkı fallarda arayan genç bünyelere önerimdir: Üzülmeyin kupası, maçası, sineği, karosu; fal niye açmadı diye. Şanslıysan, zamanı gelince o destede jokeri buluyorsun:)
Allah bahtınızı açık etsin.

Projenin Hası, Kadının Ütopyası

Projenin Hası, Kadının Ütopyası

Daha önce yazmıştım. Yine tekrarlamak istedim. Malum, sayımız artıyor ama belki geriye dönük yazılarımdan okumamış olduklarınız vardır (duymamış olayım! Evlerden ırak) diye geri dönüşüm yapayım istedim.

Bence biz boşuna yanlış yerlere yatırım yapıyoruz ülke olarak. Ben çözdüm bile. Türk Dil Kurumu meseleye el atacak arkadaş. Vursun masaya yumruğu (alışığız biz millet olarak).
Sevgili TDK, diyecek ki bundan kelli cümlelere Kadın veya Erkek gibi ayrımcılığı destekleyen, özendiren, etiketleyen özneler koyulması yasaklanmıştır. Kanuna karşı gelen, bu cümleleri kuran, kurduran, azmettiren ya da özendiren kişi ve kişiler hakkında bilmem kaçın bilmem kaçıncı bendi uyarınca temyiz hakkı da bulunmaksızın, taksim meydanında sallandırılmak suretiyle cezai işlem uygulanacaktır.
Yaaa işte bu. Sözde ayrımcılığı bitirirsen özde de bitecek. Ayrımcılığın bittiği, herkesin birbirine insan olarak baktığı yerde de muhteşem sonuçlar bizi bekliyor olacak.
Devrin projesine imza attım şu an, haberin yok. Şimdi gülüyorsun bıyık altından. Ucu nerelere dokunuyor hayal edemiyorsun da ondan. Proje çıktıları şöyle olacak:
1)Turizm gelirin artacak . Daha az turist taciz olursa daha çok turist gelir. Yoksa sen sanıyor musun elin manken İsveçlisi bayılıyor onca yolu gelip, sana kalçasını elletmeye.
2) Töre cinayetlerinde azalma olur. Mevcut durumumuzda dayı kızı öldürülüyor ya amcaoğlu da aynı töreye tabii olacak. Baktı diyelim Muhtarın kızına yan gözle, vurulma riski var. Tabii bu töre işi yavaş yavaş rafa kalkacak. Bilir Anadolu erkeği işini. Sen merak etme.
3) Tecavüzler azalır. Mahkemeler rahatlar. Sokakta birbirine bakanlar erkek kadın değil insan olarak görürse, ilk izlenimde kıkırdaksı yapılarda gereksiz hareketlenmeler yaşanmaz. Çok isterse sorar alır cevabını. Zorla bir gasp oranı daha düşük olur. Yoksa mevcut durumda saçı uzun olan her canlı bir potansiyel olarak görülüyor. Sonra okuyoruz 3. Sayfalarda keçiler, koyunlar filan… Yani saçı geçip kıla,tüye,yüne bile yürünüyor. Sıfırlanır demiyorum oran. Sonra yaptık olmadı demeyin. Ama azalacak vallahi dene gör.
4) İş yerinde ayrımcılık azalacak. Çünkü ilanlarda bay/bayan ayrımı koyamayacaklar ya. Süper değil mi? Hemen değil ama ayrım bittikten bir süre sonra yavaş yavaş aynı işi yapan farklı cinsler arasındaki parasal adaletsizlik de son bulacak. Cinsiyetler arası ayrım kalktığından, erkek yoğun iş yerlerinde mevcut durumda her pazartesi dönen spor, çapkınlık, küfür sohbetlerine ayar gelecek. Patron mutlu olacak. Kalkındırıyorum sizi, haberiniz yok.
5) Evlerde romantizm ve elbette akabinde erotizm artacak. Çünkü ‘erkek adam zırt pırt seviyorum demez’ tarihe karışacak. Erkek okuyucular kızdı şu an bana. Dur bak sana da faydası var, bekle biraz sabır. Ben adaletli insanım. ‘Kadın dediğin çok istekli olmayacak’ klişesi de rafa kalkacak. Düşünsene; seni isteyen ve istediğini belli etmekten utanmayan bir kadınla erotizm daha keyifli değil mi? Hayır istemem diyen varsa Allah Mesut etsin. Ayrıca bildiğim iyi donmuş balık satıcıları var. Adreslerini özelden istersen yazarım. Bu da sana kıyağım olsun.
Bu maddede bir not düşeyim. Benden günah gitsin. Kuru sıkı sevişin arkadaş. Korunun yani. Sonra bir de nüfus planlaması projesi ortaya koymak için kafa patlatmayayım. Uğraştırmayın beni.
6) Emlak sektörü patlayacak. Yaaaa buralara nasıl geldik? Kafa 1500 oldu değil mi?
Haha….Benim kadar geniş bak dostum resme. Bir düşün erkek öğrenciye verilemeyen evler tarih olacak. Şu an öğrenci yurtlarının nüfusunu da rahatlattım, Allahım ne analitik insanım:)
7) Garson Emekçiler Derneği bana plaket verecek. Efenim? Niye güldün, yine dar düşünüyorsun. Evet inanmazsan inanma. Yapsın TDK düzenlemeyi bak gör. O plaketi almazsam neyim. Restaurantta kadın sipariş vermez, erkeği sözcü kullanır klişesi de ortadan kalkınca alacağım o plaketi. Sen sanıyor musun o garson kardeşim bayılıyor erkeğin havada şıklattığı anahtar sözcükler ‘şefim bakar’ mısınla ayağına çağrılmayı. Sen hiç gördün mü bu hareketi yapan dişi? (Ben bir tane gördüm kendisiyle artık görüşmüyorum) Düşün şimdi bu hareketle gidiyorsun masaya. Genelde bir elinde menü olur sipariş veren şahsiyetin diğer el istemsiz göbekte dairesel hareketler çizer. Hoş mu şimdi yani? Bence değil. Neden? Çünkü bilinçaltı öyle kodlanmış ya, olduğundan daha testosteron sahibi görünme çabalarıdır bunlar. Ben bu motivasyonla oturduğu halinden daha kıllı masadan kalkan adam gördüm. Beyin gücüyle hormon seviyesini arttıranlar var aramızda, düşün sen adamlardaki motivasyonu. Halbuki böyle zorlama olmasa, dişi kişilik de siparişini verebilse ne hoş olur. Genelde uzaktan bir parmak diğeri yanında hafif bükük hafif havaya kalkar, göz teması kurulur. Ama sınıfta parmak kaldırır gibi değil. O sebepten orta parmak da hafif kırık işaret parmağın yanına konur. Öyle omuz boyunu da geçmez parmağın hizası. Bağırmak filan yok. Göz teması ve dudaklardan okunacak bir pardon veya bakar mısınız yeterlidir. Şimdi koy kendini garson karakterin yerine, hangisi daha hoş? Hangisinin verdiği siparişi unutmazsın? Yaaaaaaa. Aydınlandın değil mi? Şu an restaurantlarda da çalışan motivasyonunu arttırdım. Helal bana…

Listem daha uzun yaptım fizibilitesini. Ne var yani iki özne değişecek ama bak hayatımızda neler değişecek. Gri hücrelerim çalışıyor ama tüm proje detaylarımı burada paylaşıp çalınma riski yaratmak istemiyorum. Biri fikrimi almaya gelirse seve seve paylaşacağım. Daha çoooook akla zarar projelerim var.
Biri akıl etsin de bir dahaki seçimde beni aday göstersin. (Tabii seçme ve seçilme hakkının devam etttiğini varsayıyorum, saflık işte benimki. Ne Polyanna şahsiyetim haha kendime güldüm). Ya da aday göstermeyecekseniz en azından biriniz change.orgda bir imza kampanyası başlatsın. TDK kadın erkek diye başlayan cümleleri zinhar kabul etmesin diye bir kampanya uyar bana.
Ne diyorsun olmaz mı? İnsanlık yetmez, illa işeme ve üreme uzuvlarını da dahil eden öznelerle devam edeceğim diyorsan sana son kıyaklarım. Al buyur burdan yak.
“Kadın hayır derse belki demek, belki derse evet anla.” (Kız evladın varsa huylandın mı? Huylan zaten)
“Anasının kuzusu adam ya….” (e çocuğa bakmak sadece annenin görevi olursa öyle olacak elbette ne bekliyordun?)
“Kadın olsaydı abicim. Çekmiş altına eşofman üstünde bir kirli tshirt sonra e niye aldatıldım?” (e ev süpürürken, evye ciflerken Victorias Secret’a mı bağlayacaktı. Al bakalım eline o tuvalet fırçasını da seksapelini görelim koçum)
“Buz gibi kadın. O ne öyle ölü balık gibi. Avrupalı öyle mi ya?” (E ılık olunca da yollu oluyor abicim. Nasıl olacak o ayar. Bir de kıskançlık var serde. Ulen başkasına da ılımasın hatun diye düşünüp dünyayı dar etmiyor mu çoğu? Önce sen ne istediğine karar ver netleş sonra görüşelim) Bu tip acımasızlığı hemcinslerimiz daha fazla yapıyor ayrıca. Bakımlıysan aşüfte, değilsen pasaklı, güler yüzlüysen mavi boncuk dağıtan, beğendiğin oranda dekolte giyiyor ama partnerine sadıksan ‘gösterip de vermeyen’ oluyorsun.
Ne oldu terbiyesiz mi dedin bana? İnan bana senden daha fazla terbiyesiz değilim. Sadece gerçeklerle yüzleştiriyorum seni.
Yine de iki seçenek var önünde. Ya gel bir imza kampanyası başlat önce sözde sonra özde ayrımcılık bitsin, ya da sen iyisi mi eski düzen 3 maymuna devam et.
Asrın projesini ve bu haftalık yazımı burada sonlandırırken erkeklerin ellerini sıkar, bayanların omuzlarından sarılıp yanaklarından öperim… Haha değil tabii ki. Kadınıyla erkeğiyle hepinizi öpüyorum yanacıklarınızdan. Yalnız sakal traşı olmamışlar bir adım geri dursun:)

Önlüğüm Tarz, Tıbbi Müdahale Farz

Önlüğüm Tarz, Tıbbi Müdahale Farz

Üniversitede önlükle girdiğimiz laboratuvar derslerimiz vardı. Alt tarafı büretten damla damla birtakım kimyasalları başka kimyasalların üstüne akıtıp, renk dönüşümü gözlemlesek de, alkış kıyamet kendimizi kutlardık. Kantinde de önlüklerimizi çıkarmadan oturur, uzaklara dalar ve sektörde çığır açacak buluşlar yapacağımızı hayal ederdik.
Bendeki beyaz önlük motivasyonu hala aynı seviyededir.

Bundan birkaç sene önce babam hastanedeyken yanında refakatçi kaldım. Her sabah yapılan klasik anons geldi. “Refakatçiler odaları terk etsin, doktorlarımız viziteye çıkıp hastaları görecekler”
Çıkmak üzere odanın kapısını açtım ki, doktorla burun buruna geldik. “A pardon hocam şimdi çıkıyorum” derken, Doktor tok sesiyle “Kal! Gitme. Bana yardım lazım” dedi.
Sırf adam beyaz önlük giyiyor diye, iki cümleyle bende cerrahi motivasyon sağladı. Hocam ben ne anlarım demek nedense hiç aklıma gelmedi, “peki” dedim.

Elindeki Bond çantayı masanın üstüne koyunca huylandım aslında. Tamam önlüğü var da, Bond çanta ne alaka? Yine de önlüklü işte. Benim için diplomadan daha sağlam bir delil.

Çantadan ameliyat malzemesi çıksa, dese ki “Çekirge! Ben yorulunca sen devam edeceksin dikişlere.”, Asker selamı çakıp -bittabii sayın hocam!- diyeceğim. Adanmışlık seviyemi hayal et artık.
Hocanın önlüğü, bana üniversite yıllarımdaki motivasyonu geri getirdi. Gıda sektöründe henüz çığır açamamıştım ama tıpta şansımı denemek için geç sayılmazdı. Madem hoca da bende o ışığı gördü, kesinlikle bu fırsatı değerlendirmeliydim.
Bond çanta açıldı. İçinden böyle simsiyah örtüyü görüyorum. “Oturtalım beyefendiyi sandalyeye” deyince dedim bu işte bir gariplik var. Nasıl bir uykusuzluk ve akıl tutulması yaşıyorsam o an; benden yardım istemesine değil de örtünün yeşil olmayışına ve müdahaleyi sandalyede yapacak olmamıza takılıyorum.
O sırada kapı açıldı. Her gün gelen, güler yüzlü ve karizmatik doktorumuz ile arkasındaki suratsız ekibini gördüm. Karizma doktorumuz “Günaydın Ahmet, kolay gelsin. Sen bitir operasyonunu da biz sonra görelim hastamızı.” dediğinde duruma uyandım. Önlük, hastane berberinin önlüğü. Moral olsun diye Saç sakal tıraş olsun diye rica etmiştik. Devlet hastanesi olunca berberin önlüğü de doktor eskisi oluyor tabii.

Filmlerde kaçaklar kıyafet değiştiriyor da millet doktor sanıyor hani. Hadi leyn bunu nasıl yutuyorlar diyoruz ya. Demeyelim. Beyaz önlük varsa ve hastanedeysen yutuluyor kuzum.

“Hobim Geldi, Kaçılın!” Önermesi

“Hobim Geldi, Kaçılın!” Önermesi

“Yaş geçiyor bunu da yapmadan ölmeyelim gari” mottosuyla gelmişim derse. Diyorum ki “diyaframına kurban olduğum hocam, bana da el ver. Bir arya olmasa da iki dubleden sonra masadakilere bir Karadeniz türküsü söyleyebileyim.”

Bir şeyi seviyor olmak onu iş edinmek için sebep değil. 
Düşün mesela; müzikten inanılmaz keyif alıyorsun. Okudun, iş edindin. Başladın ders vermelere. % 100 mutlu olabilir misin? Her daim sana muhteşem cevherler gelmeyecek.

Allah’ım bu diyafram hakimiyetim ve billur sesimle dilerim ki -semtin tüm yeteneksizlerini toplayıp, kendime eziyet edeyim” dedin mi hiç?

Düşünsene beni. “Yaş geçiyor, bunu da yapmadan ölmeyelim gari” mottosuyla gelmişim derse. Diyorum ki “Diyaframına kurban olduğum hocam, bana da el ver. Bir arya olmasa da iki dubleden sonra masadakilere bir Karadeniz türküsü söyleyebileyim. Hatta azıcık naz edeyim de; ısrarla, zorla söyletsinler.”

Hayattaki amacıma bak. Bir de seninkini sorguluyorum utanmadan. Haha.. Ama kalem bende şekerim kusura bakma.

İlk derste; malzeme ne, kumaş nasıl anlamak istiyorsun. Bir kuple şarkı söylüyorum. Nakarattan sonra sen tam oh bitti rahatlaması, daha doğrusu gafleti içerisindeyken; hızımı alamayıp kafa seslerini de yapıyorum.

“Hmm hmm da hımm hım, dırırdırınım da dırıdırınım. Höydürü höydürü, yiey yieee!..”

Bir Şebnem Ferah çığlığı ile de taçlandırıyorum eserimi. Gözlerimi yumaraktan, oktavların zirvesine çıkıyorum.

Vu huu…huuuu….

Müzik kariyerine tek kulak devam edeceksin hoca…. Saygılar.

Bendeki cevheri görünce, en başından başlamaya karar veriyorsun.
– Aslı hanımcım, nota ile başlayalım. Nota?
-Kırma salata yaparım, domates-roka.
-La havle…
– Musikide bir makam mı var öyle?
Emekli ol emekli😊 Hayır, ben seni düşünüyorum. Başkasının hobisi senin fobin olmasın sonra.

Ya da inanılmaz yetenekli bir sporcusun, madalyalardan büfede bibloya yer kalmamış. Yetenekli spor sevdalılarına ilham olayım diyerek, başladın ders vermeye. Hayaller ile gerçekler tuttu mu birbirini? Büyük ihtimalle hayır. “Rab’bim! Şu spor sevgimi, göbek basen eritmek gayesiyle yanıp tutuşan kullarına adıyorum” diye heveslenip bunu amaç edindiysen o başka tabii. Beden kitle endeksinden bahsetmeye başlayacaksın -hocam ben borsaya karşıyım- diyerek, seni senden alacaklar haberin yok!

Bir de ressam ruhlular var. Saygım sonsuz. Şahsen ben; fırçaymış, boyaymış; elime aldım mı facianın izdüşümünü resmedebiliyorum sadece- ki o bile oldukça sürreal oluyor😊
Düşün şimdi. Muazzam yeteneklisin, kurs açtın. Ben de yeni hobi peşindeyim. Geldim öğrenci oldum.

Diyorum ki “öğret bana fırçasına kurban olduğum. Ahşap boyayalım, kara kalem çalışalım. Hatta, hadsiz özgüvenimin bana verdiği yetkiye dayanarak; yağlı boya da yapayım”. Ve ekliyorum “Üstadım, hocam, perspektif dediğin öyle bir şey değil. Kaynatamın baldızının oğlunun sünnetinde yedim ben. Böyle sütlü irmikli bir tatlı o.
-Hocam, hocam! Isırma o fırçaları. At kılından yapılıyor onlar. Iyggkk. Aaa çok resim yapmak sinir yapıyorsa demek.
Bence sevdiğiniz şeyi hiç bırakmayın. Yalnız, kimlerle çalışacağınızdan emin olmadan onu iş edinmeye de kalkmayın. İyisi mi kurslarınızı benim semtten uzakta açın da sizi sevdanızdan soğutmayayım.
Sağlıcakla ve mutlu kalınız efenim…

sanatta protest yaklasim

Sanatta Protest Yaklaşımlar

Nerede mide bulandıran görsel/karikatür/video varsa bulup gönderen bir arkadaşım var.

Bu arada kusmak için, peristaltik hareket denilen havalı isme sahip kasılma hareketinin, mideden ağıza doğru gerçekleşmesi gerekiyor. Okuyoruz okuyoruz bir aydınlanma yok demeyesin sevgili okur. Al sana bilgi. Okulda öğrenmiştim. Hayatım boyunca bir işime yaramadı. Burada kullanayım havam olsun. Sen de öğren, ama kullanAma.

Bilgilendiysek devam edelim. Cancağızım arkadaşımın gönderdiği videoda, dayının biri halka açık bir meydanda heykelle halleniyor. Heykel derken herhangi bir metafor kullanıyorum sanma. Bildiğin heykel. Hani meydanlarda, parklarda olanlardan. Flört durumu vb. yok. Çıplaklık söz konusu değil. Kendinden emin, konuya da hakim. Giriş ve gelişmeyi atlamış sonuca bağlamış direkt, ama mutlu görünüyordu.

Gözünde canlandırdın mı? Yok mümkün değil ama peki. Yine de izleme sakın. Valla cinsellikten soğursun.

Elbette adettendir deyip “ıyghh, vıygkk, iğyyrençççç” gibi kontes çizgime yakışır tepkiler verdim. Akabinde özüme döndüm. Kafamda deli sorular. Mutlu sonundan sonra, kahveye taş oynamaya gittiğinde arkadaşlarına anlatmış mıdır?

“Ortiii! Bi iş tuttum ki sorma. Görsen taş taşşş.”
Yalan mı? Değil. Dayı acınası bir sapık olsa da; yalancı diyemeyiz kendisine.
Gözümüz aydın! Hatunları geçip tüylü kıllı hayvanlara bile taciz, tecavüz var diye şaşırıp üzülmeye başlamışken yeni bir seviyeye ulaştık.

Heykeltıraş suç duyurusunda bulunsa mesela sanatıma hakaret diye. Hayal ettim buldum. Karar şöyle: Kaçmadı, herhangi bir bekaret kaybı söz konusu değil. Dayının beraatine, heykeli ortalık yere bırakmasından ötürü heykeltıraşın 5 yıl hapsine ve temyiz hakkı bulunmaksızın heykel aktivitelerine yasak getirilmesine karar verilmiştir. İlaveten; masum dayıyı yoldan çıkardığı hususundaki suçu sabit görülmüş olup; heykeltıraşın, dayının nikahlı eşine 10 000 TL manevi tazminat ödemesine hüküm verilmiştir.

Sonra dedim “kızım ön yargılı olma”. Adam belki cinsel arzularını tatmin peşinde değildir. Protest bir sanat aktivitesi gerçekleştiriyor da olabilir. “Sanat için sanat mı, toplum için sanat mı?” tartışmasına dayı son noktayı koydu. “Toplum için sanat” diyerek cümle aleme fikrini beyan etti. Yine de kendisini ikaz edeyim. Bu şekilde bir protest gösteriyi, her heykelle denemesin. Maazallah antik Yunan heykellerinde vücut hatları muazzam(!) Tanrı heykelleri var. Ayrıca Hitit Dönemi hayvan figürlerinde batarlı delerli hatlar mevcut.

Dayı uzak dursun, geri kalan herkes sanata yakın dursun dilerim. Erkeği kadını, sakalsız bıyıksız olanlarınızı yanacıklarından öper, Allah sizleri, evlatlarınızı ve hatta evde büfede, şömine üstünde, sehpada duran masum biblolarınızı sapıklardan korusun derim.

Zalım Zaman, Kariyerim Aman

Zalım Zaman, Kariyerim Aman

Parti bitiminde evinize girer girmez, çatkı şeklinde alnınıza bağladığınızda “oy başım ağğrıiiyyyyyy””” tiratlarınıza yeni bir soluk getirecek yemeniler müesseseden hediyemizdir

Doğum günü partisine katılan veli annelerin tamamı partiden ayrılırken 5 yaş yaşlanmış ve hayat yorgunu olmasına karşın, doğum günü bebesinin sadece 1 yaş büyümüş olması kadar adaletsiz bir durum bilmiyorum.
Karar verdim. Organizasyon firması açıp bu ilköğretim dönemi çocukların doğum günü partilerini organize edeceğim. Birinin bu adaletsiz gidişe DUR demesi lazım.

Bir taslak hazırladım.
EKO PAKET: Veli ikramı olan kısıra antidepresan serpiştirilecektir. İlaveten ayrılırken tüm analara kırışıklık önleyici krem, 1 ağrı kesici tablet verilmektedir. Bitti mi? Bitmedi… Patron çıldırdı kampanyası dahilinde müessesemizin ikramı olan şık çiçek desenli yazma ve yemeniler, parti bitiminde evinize girer girmez çatkı şeklinde alnınıza bağladığınızda “oy başım ağğrıiiyyyyyy””” tiratlarınıza yeni bir soluk getirecek.

Az daha fazla bütçem var diyenler için BRONZ PAKET öneriyorum. Eko paket hizmetlerine ilaveten, ufak bir ücret farkı ile Bronz paketi tercih edebilirsiniz. Bu paket ile ekstra bir ödül hizmetini de partinize dahil etmek artık çok kolay. “İçerisindeki şekerleri dökeceğim” diye pinyata yerine arkadaşının kafasına sopayla dalMAYAN her çocuğumuza, organizasyon sonunda bir adet Nobel Barış Ödülü verilecektir. Kazaların ve dolayısıyla anneler arasında gelişecek soğuk savaşların önüne geçecek muhteşem bir motivasyon hediyesi olan bu ödülün, doğum günü partilerinde ritüel haline gelmesi için ödül komitesi ile görüşmelerim devam etmektedir.

“Ben pinyatanın içindeki şekerleri, paramla döve döve alırım” diyenler için dev hizmet…Gold Paket: Adı üstünde “GOLD” bu. Ufak fark filan değil canım. Basarsın parayı, Gold Paketle hem çocuğunu hem kendini sevindirirsin. Bu paket içerisinde eko ve bronz paket hizmetlerinin tamamı sunulmaktadır. Bunlara ilaveten aşağıdaki hizmetler de paket kapsamındadır.

1) Gelen her hediye tek tek kontrol edilecektir. Kükremeli, can yakmalı, fışkırtmalı-püskürtmeli ve en önemlisi gürültülü olanların pilleri derhal alınacak ve parti sonuna kadar çocuklara zinhar verilmeyecektir.
2) Salon girişinde tüm veliler yerleştikten sonra deneyimli hostesimiz aşağıdaki güvenlik tedbirleri metnini okuyacaktır. “sevgili hanımlar ve angarya kurbanı olup araya karışmış zavallı beyler, Hoş Geldiniz… Salonumuzda tek giriş kapısı olup, maalesef acil çıkış kapısı bulunmamaktadır. Çocuğun arkadaşlarıyla zaman geçirebilsin diye geldin. Sabredip La Havle çekip, otur oturduğun yerde. Hiperaktif çocuklarımız sebebiyle zaman zaman salonda türbülans etkisi oluşacaktır. Bu durumlarda kemeri bağlayıp oturduğunuz yere kazık çakmayınız. Bir zahmet herkes kendi çocuğunu zapt etsin. Acil durumlarda buz torbaları tepenizdeki kapakçıklardan düşmeyecektir. Uçak mı kuzum burası? İlk çığlıkta buz torbaları temin edilerek 3/5 kafası şişmiş çocuğa Doğum Günü Töresi gereği müdahale edilecektir. Allah’tan gani sabırlar diler çocuğunuz mutlu olsun diye gösterdiğiniz anlayış için teşekkür ederiz.”
3) Salonumuzda Barkovizyon hizmette olacaktır. Hayır veledinizin ilk kakasını, ilk kusmuğunu göstermeyeceğiz. Veli masasında “nasılsın canım görüşemiyoruz, özledim” diyen velinin, önceki partide özledim dediği hatunu gömdüğü gıybet kareleri, ibret-i alem için büyük ekranda gösterime alınacaktır. Gösterim sırasında, yine paket dahilinde olan patlamış mısır ikramımız başlayarak; Reality showla, sinema keyfi arasında olan bu deneyim siz değerli müşterilerimizin hizmetine sunulacaktır. (Barkovizyona konu baş aktrist için belki o kadar da güzel bir deneyim olmayabilir ama olsun😊)
4) Hem yaz/kış meyveli, hem siyah/beyaz çikolatalı, badem ve fıstık krokanlı, ilaveten kestaneli ve profiterollü “ultra leş karmaşa pastası” ikram edilecek içerisindeki sürpriz zıkkımın kökü katmanı ile misafirlerin damak tadı dumura uğratılacaktır. Böylelikle “niye meyveli değil, niye çikolatalı değil” şikayetlerine kesin çözüm getirilmiş olacaktır.
5) Zaman çizelgesi parti salonu girişinde yer alacaktır. Kaçta pasta kesilir, kaçta pati sona erer herkese bildirilir. Mukavemet gösterip sandalyesinden kalkmayan yetişkinlere ufak bir voltaj elektrik verilerek partinin bitişi naif(!) şekilde hatırlatılacaktır.Bu hizmet ile parti sahibinin şişmiş ayakları ve kafasını dinlendirmeye başlaması için yardımcı olunur.

Eveeeettt!!! Alayım ön rezervasyonlarınızı da, ona göre yatırım yapayım hanımlar, beyler..
Elleri göreyim.

Traşını olmuş beyleri ve bıyığı Kasap Rızayla yarışmayan hanımları, yanacıklarından öpüyor, yeni kariyerimde destek olmak adına bir el verin diyorum.

Eller Yukarı, Aşkta “Sonja” Çıkmazı

Eller Yukarı, Aşkta “Sonja” Çıkmazı

Çocukluğumdan hatırladığım bir film geldi aklıma. Kızıl Sonya.
Orjinali Red Sonja da, Türk işi Sonya olarak devam edeceğim.
Yaşıtlarım yani 25 lerinde olanlar hatırlar😊 Tamam işte 35 yaş üstünde anlaşalım, fazla da kurcalama.
Sonyacık muhteşem kızıl saçlıdır, süper savaşçıdır. Klasik film işte. Hafif Yeşilçam havası da vardı. “Nereye böyle güzelim” diyeni önce bir uyarır. Der ki ağzını topla ben dadaş kızıyım… He pardon yok, dur o bendim😊 Neyse der ki “bak geri bas, kanını elime bulaştırma”.  Hödükler devam edince kan revan parça pincik olurlar. O yılların filmlerinde bu hödüklerin elinde klasik kocaman büyükbaş butları olduğunu ve bunları söylerken bir yandan butu ısırıp bir yandan hunharca güldüklerini söylememe gerek yok. O dönem oyunculukta zirve buydu çünkü.
Neyse efenim… Böylece filmin başında anlaşılır ki Sonya’ya ters yapamazsın. Eli ağır, kılıcı keskindir kızcemizin. Filmin bir yerlerinde Barbar Conan’la flörtleşirler ama bizim esas kız ağzındaki baklayı çıkarır. Der ki “yapamam. Kendime söz verdim. Beni yenen bir erkeğe teslim olurum ancak.”
İşte tam da burası o çocuk aklımla bile beni bir germişti. Aa demiştim demek aşk fena bişi, seni alt edene ödediğin bir bedel, bir kefaret demek ki. Tamam belki annem hamileliğinde folik asiti az tüketmiştir. Şimdi bu salaklık seviyeme bakıp Sonyanın filminden aydınlanma beklediğimi hatırladıkça kendime şaşıyorum o ayrı mesele. Ama mesaj buydu işte. Aşk bir kefaretmiş. Böyle düz cümle açıklayınca kulağa manyakça geliyor değil mi?
Niye garipsedin şekerim. Çoğumuzda uygulama bu zaten. Sadece kılıflar uyduruyoruz.
En güçlü kadın bile kendini teslim etmek diye bir ezik hayal sahibidir. Öyle öğrenmiştir. Kızıl Sonya Barbar Conan’la savaşır ve beynine değil kas gücüne teslim olur. Neden? Bu o teslimiyeti daha mı az utanç kaynağı yapar?

Aşk teslim olmak ve almaktan mı ibarettir?
Öyleyse bu teslimiyeti neye karşılık yapmak daha az utanılırdır? Yaş geçiyor bahanesi yeter mi mesela önüne gelen ilk kısmete bağlanmak için? Yoksa güç, yeterli bir mazeret midir? Eğer öyleyse Einstein’a mı teslim olunmalı yoksa Ovaların Kurdu Cengizhan’a mı? Hangi güç daha üstün? Akıl, beden gücü, ekonomik güç?

Ya erkeğin kime teslim olması makul? Taşşşş gibi bir hatuna mı? Zehir gibi aklı olan bir kadına mı? Muhteşem yemekler yapıp, anaçlıkta zirveyi yaşayana mı? Bak bu sorunun cevabını biliyorum. Lafa gelince mutfakta aşçı, yatakta Emmanuella olana. Peki kaç erkek böyle bir destansı kadına teslim oldu? Yoktu da herkes daha azına mı razı oldu? Peki ölçü neydi, ne kadar azına razı olduk? Bu kadını hiç gören oldu mu? Hadi adamımız kanaatkar davrandı diyelim. Peki o taşşşş gibi Afrodit, azla yetinen bu sümsük erkeğin nesine teslim oldu?

Bunun da kılıfı (pardon izahati) var. Çok dolaştım pervane gibi, sonunda beni zapt etti. Yuları taktı. Kafa kola aldı. Tongaya bastık gibi gibi. Her cümlede izahat. Ne uğraşırsın? Niye kasarsın. AŞIK oldunuz. Hatta ileri götürüp çok afedersiniz ben bile oldum da diyebilirsin. Yine de kandırılmış olmak hemcinsleri arasında prim yapar. Kurbana dönüşür hemcinslerinin gözünde. İyi hal indirimi alır işte.

Kadın, nadiren kas gücüyle özne olur cümlelere, sıklıkla da acılara göğüs germesiyle.
Feda ettiği eksildiği kadar yükselir. Zinhar çoğalarak yükselemez. Evlerden ırak…Mutlaka kan ve gözyaşı içinde pişmiş olmalıdır(!) Tüm bunların verdiği gücü de ondan daha güçlü bir erkek bulunca teslim eder.
Gel de şişme. Gel de şu sorulara makul yanıtlar bul. Aşktan utanmak nedendir? Neden adı teslimiyettir? Değiş tokuş birbirini tamamlama gibi havalı cümleleri şarkılara söz yapıp, sigaraları tellendirip efkar pozları takınıyoruz. Eyvallah. Peki neden uygulamada teslim alıp/olduk diyerek şaşıyoruz?

“Şimdi bebeğim egonu yavaşça yere bırak. Hayır önce ben değil, sen!” diye uzayıp giden pazarlıklar… Önce kim sevdiğini söyledi hesapları nedendir? Aşk “Beni tam da kalbimden vurdu” gibi ölüme sebep bir saldırıyla eş tutuluyor.
Sevişme benzetmelerini hatırlayalım şimdi.
Güreş tutmak, sırtını mindere getirmek gibi güç ve alt etmeyle ilgilidir geneli.
Hastalıklı benzetmeler aslında. Egomuzun büyüklüğünü, çiğliğini yansıtıyorlar.
Bu tip benzetmelerin ortak noktası bir yenen, bir yenilen; bir kurban, bir de katil olması. Bu mudur gerçekten aşk? Tüketmeyince kıymeti neden kalmıyor? Nedir bu tükenme, kan ağlama/ağlatma bağımlılığımız? Filmde mesela. Sonyacık dövüştü de dövüştü Conan’la. Sonunda yenildi. Kısaca Conana aşık olabilmeye hak kazandı. Eee noldu bebeğim. Kılıç sallamaktan ikinizde de takat kalmadı. Yara bere, kan revan içinde yığıldınız yere. Hoş mu yani ilk öpücüğünüzün ter kokuları ve kan tadına bulanmış olması. Yazık.
Evlat sevgisini bile doğum sancısının fazlalığı, uykusuz geceler üzerinden ölçmek neden? Güzellikler sevilemez mi? Ya da daha iyisi SADECE sevilmez mi? Acı çekmediğin şeyi sevmeye hakkın olmaz mı? Madem bu kadar acılı, o zaman sevgimi hak ediyor saçmalığı nedir?
Biz kimiz de bizi hiçbir şey üzemez sıkamaz rahatımızdan edemez. Ve Maaaaaaaazallah ediyorsa sevilmeyi “ancak” hak eder. Biz bu kadar büyük müyüz? Nedir bizi bu kadar önemli kılan?
Sen onu ondan daha çok seversen “hiç olmasa” daha mı iyi olur?
“En çok seni sevdim” demek neden? Bir kalp sevmeyi kaç şekilde yapar? Öncekileri de senin kadar sevmiş olamaz mı? Sevdi diyelim, bu seni şu anda çok sevmesine engel mi? En çok seni sevdi diyelim peki bu; seni ilerleyen günlerde de çok seveceğinin garantisi mi? Korkma korkma, anı yaşa gitsin yahu😊
Daha öncekileri senden çok sevmiş olması neden korkutur? Belki çok değildir de sadece farklıdır. Sevmek yetenek. Herkeste farklı; bazı şanssızlarda hiç yok. Olmayanlar farkında değil. Bu şanssız güruh mazoşizm, sadizm, güç bağımlılığı gibi durumlarını aşk/sevgi sanıyorlar. Sevme yeteneğine sahip olanlarsa her gün öğreniyor, sevgisini biçimlendiriyor. Sevginin kütlesi değişmiyor yine de şekil değiştirebiliyor. Bazen nefesinden tahrik olurken bazen hiçbir erotizm kıpırtısı olmadan sadece kokusunu içine çekebiliyor insan.
Bir kere sevmişse insan yine sevebilir. Teslimiyet pazarlıklarını bırakıp aşka dalabilir. Teslimiyet pazarlığı yapıyorsan zaten aşk değildir o.

Bekleme yapma kimseyi de yorma. İyisi mi sen git mindere, çek bir el ense. Devam eyle güreşe.

Aşksız kalmayasın okur.

Hayaller Zirve, Gerçekler Jübile

Hayaller Zirve, Gerçekler Jübile

Zirve başlığı görünce bir korktun değil mi? İtiraf et.
Acaba +18 mi yazı? Yok valla değil. Rahat ol. Üstüne sigara yakılacak bir durum değil bahsedeceğim.
Olmayan spor kariyerimden bahsedeceğim.
Bir çocuk nasıl spordan soğur öğrenip evladına yol çizmek istersen bir 10 dakika ayırırsın. İşine yaramazsa bana söver geçersin en kötü.
Okul hayatım boyunca Beden Eğitimi hocaları,  beni birtakım sporlara alma konusunda ısrarcı oldular.
İlk olarak ortaokul zamanı baskete geleceksin dediler. Bittabii emriniz olur dedim. Gittim. Ilk antrenmanda daha basket nereye atılır, bak bu pota, buradaki deliğe göndereceksin kısmına bile geçemeden havaya attığım topu tutamadan çeneme yedim. Alt dişin arkasından kopan parça elime düştü. E tabi o korkuyla zirvede jübile yaptım.
Sonra dediler voleybola gel.
Hayatımın anlamını bulmuştum o an. Zaten basket bana göre değildi. Tabii ki bende voleybolcu havası vardı. İlk antrenmandan sonra bileklerim önce kırmızı sonra mor sonra yeşil arz-ı endam edince vazgeçtim. Tabii ki jübile.
Sonra yeni hoca, yeni teklif. Koşacaktım ben. Bu bacaklarla koşmalıydım tabii. Hoca öyle dedi. Direndim, oyaladım. Ama sonra dedim” tamam hocam geleceğim antrenmana”. O aralar ailece görüştüğümüz bir sınıf arkadaşım var. O da koşuyor. Zaten girmiş takıma. Bir akşam onlara gittik. Onlara ziyarete gittiğimiz akşam o koşacak. Ben de koşayım dedim hazırlık olur. Nasıl olsa haftaya aynı antrenmanı yapacağız ya. Ne fark eder dedim 2 gün önce 3 gün sonra?
Arkadaş, koştum da yetişemedim. Ama dalak şişti tabii, yattım 2 gün.
Sonuç mu? Daha antrenmana gitmeden jübile yaptım.
Sonra sonra kabullendim, hatta işim kolaydı da. Üniversite hazırlık zamanı “aslında çok yetenekli ve kondisyonu zirvede bir kişiliğim de, bu sınav hazırlığı muhteşem olimpiyat kariyerime engel oluyor” havalarına girdim. Kamuflaj kolaydı anlayacağın.
Sonra üniversite, sonra iş, sonra evlilik, sonra çocuk filan. Çocuktan sonra bir hava daha geldi bana, illa sportif olacağım. Sanki saç boyası. Öyle bir şey değil ki spor. Git kuaföre boyasın sarıya, kızıla. Yapmamışsın bunca yıl, bünye kaldırır mı hiç? Bilemedim işte. Dedim tenis öğreneyim. Havalı, seksi, kalori yakımı güzel.
Eşimle birlikte ders almaya karar verdik. O güne kadar elime masa tenisi raketi bile almamış olan ben için o koca raketler, tenis ayakkabıları filan inanılmaz havalı.
Ama bak ne diyeceğim raketi ele alınca otomatikman seksi olamıyormuşsun. Hatta el kol ayrı havalanıp, havada sana gelen topu ortalamak için hesap yaparken dışarı çıkardığın dil hiç de seksi değilmiş. Baya aptala bağlamaca yani.
Üç beş ders sonra yoluna koydum sayılır. Yoluna koymaktan kastım dilimi dışarı çıkarmamayı öğrendim. Başka bir numaram yok hani. Bu arada ders aldığımız hoca, sanırsın tenisçi değil SS Nazi subayı. Bağır, çağır, ez, aşağıla hepsi var. Derslerden sonra 30 dakika boyunca ciğerlerimi korttan ancak topluyorum, sonrasında bir 30 dakika da egomu toparlamak sürüyor. Düşün yani.
Bu arada biz ders almaya başlayınca o zaman 4,5 yaşında olan oğlum Ozan da tutturdu ben de tenis oynayacağım. Konuştuk ettik normalde o yaş için ders yok. Yine de bir denediler muhteremi. Dediler yetenekli, olur bu iş. Başladı derslere. Yardırdı sağ olsun tenis kariyerini.
Biz can hıraş derslere devam. Ayakkabılar, raket filan janti bende. En önemlisi de dilimi dışarı salmıyorum.
Sonra derslerin sonlarına doğru bir gün hoca bir yandan antrenman yaptırıyor bir yandan konuşuyor bizimle. Ozan çok yetenekli devam etsin takıma girer. Bu yaşına rağmen hakim rakete, komutları da alıyor filan. Levent Bey siz de yakındır turnuvalar başlayacak alalım sizi de. Bence girersiniz turnuvalara.
Baktım biz ailecek pek yetenekliyiz tenise. Hadi dedim kızım bakalım sana ne çıkacak bu tenis kariyeri hedefinde.
Tam o anda hoca bir heyecanlandı benim vuruşumla. Ben de heyecanlandım tabi. İşte tenis kariyerimin zirvesindeydim o an.
Muhteşem cümle ise şuydu “Satır gibi tutma şu raketi dedim sana!!!…”
Hmmm. O an biraz uzun geldi bana. Ama sonra sindirdim. 4,5 yaşındaki çocukta bile umut varmış da bende yokmuş. Göbek balkonu kocaman olan eşim bile geçmişte yaptığı sportif faaliyetlerden ötürü halen zirvedeymiş de bende hiç umut yokmuş.
Peki dedim.
Sonra buldum arkadaş. Ben çekirdek çitliyorum spor olarak.
Var mı itirazı olan? Yok. E olsa da fark etmez zaten.
Ben güzel çekirdek çitliyorum. Seriyim, yorulmuyorum, gücümü iyi ayarlayıp son taneye kadar devam edebiliyorum. Tuzlu/tuzsuz saha fark etmiyor, her türlü gideri var. Daha ne olsun? Herkesin iyi olduğu bir şey var şu hayatta. Önemli olan onu arayıp bulmak. Zorlamamak lazım yani.
Bu arada dip not. 2 ay önce tenise yeniden başladım. Fena da değilim he. Çekirdek çitleyebiliyorum diye taytım, ayakkabım ve raketimden vazgeçtim sanma. Tabii yeni dönemde SS subayı yerine daha nazik bir hoca ile çalışmamın da etkisi vardır elbet bunda. Saygılar Fatih Hocam:) Forehandim iyi, backhand yasaklandığı gün Wimbledon turnuvalarındayım kısmetse:)
Ne mi özeti yazının? Dur toparlayayım senin için. Çocuğun sporların tamamını denesin, sevdiğini yapsın, bırak senin istediğin spor olmasın. Başka da mesajı yok aslında yazının. Ha bi de sporsuz bile sağlam hatunum:)
Sağlıcakla, sporla ve sakalsız bıyıksız kal. Raketi de kasap satırı gibi tutma.

Dünüre Selam, Dantele Hayran

Dünüre Selam, Dantele Hayran

Hayırlı sabahlar sakalsız bıyıksız okur.(değilsen okuma git traşını ol, ağdanı yap, öyle desturla oku lütfen. Öğren artık!)
Geçenlerde geline mektup yazdım malum. Yakınlarda da bir aile düğünü telaşı var ben de haliyle kafa yoruyorum çeyiz, adet elti/kelti muhabbetlerine.

Obsesifim ya şimdiden plan yapayım dedim. Oğlumu evlendirirken ne adeti uygulamak gerek diye düşündüm. Geline ne takılacak, çeyize ne konacak. O sevişilecek yatağı, ergonomik olmadığından ötürü önünde hiç makyaj yapılmayacak tuvalet masasını kim alacak? Sıkıntı çok. Zaten benim memleket işleri karışık. Doğum ayrı yer, büyüme ayrı yer, baba bir uçtan ana diğer uçtan, evlilikten ötürü nüfus kütüğü bambaşka yer, 15 senedir yaşadığım yer de başka. E sil baştan yazayım ben bizim adetleri. Olmaz mı yani? Zaten dünürün kafası karışacak madem. Ben aydınlatayım.

Bakınız efenim neler istiyoruz

1) Kız istemeye kapına dayanmayız.
2) Oğlumuzu istemeye gelenler arasından oğlumuzun gönlüne göre karar veririz.
3) A ama gelirken buket çiçek, gümüş kayıkta çikolata değildir adet. Zeytin fidesi, altın varilde (abartmaya gerek yok 25 L hacimde yeter) fındık dolgulu çikolata, 3 ev, 1 yat (oğlanın turşusunu kuracağım ama anlamayıp illa niyetliysen teknenin uzunluk detayını özelden yazarım), 2 arsa tapusu (Marmara bölgesi dahilinde olması şartı vardır), 3 ruhsat (1 i ticari taksi, diğer ikisi binek) yeter.
4) Nişanı da düğünü de kız tarafı yapar ama en güzelinden, en fevkaladenin fevkindesinden olacak.
5) Söz bohçası, nişan bohçası, düğün bohçası hepsini kız tarafı oğlan tarafına yapar bizde.
6) Tüm bohçalara eksiksiz oğlan anasına Trabzon burmaları ya da satarken işçilik kaybı olmayacak düz bilezik ve/veya buna eşdeğer kulpsuz altın, oğlan babasına en güzelinden saat ve en kralından çamaşır konur. Yok… şu anda da donsuz gezmiyoruz da napalım adet işte. Yalnız Victoria’s secrettan aşağı olursa olay çıkarırım. Olmasın öyle pazardan pamuklu don atlet.
7) Nişan koçu istemeyiz. Eti sert olur koçun. Sen koyun al, ama kokmayanından bul dünür.

8) Sonra bazı yerlerde gelin hanımı evden alırken çeyiz sandığına oturmak adeti var. Olur da oğlun, yeğenin, bir aile efradın; oturur da “vermeyiz çeyiz sandığını” diye tutturursa şimdiden uyarıyorum. Zincir ve asma kilitle onu o sandığa bağlar “çok mu lazım senin kenarı dantelli havlun” leyyyn diye olay çıkarırım.

9) Bir de başka bir tane duydum. Tam evden çıkılacakken gelin hanım aman ayakkabım büyük diye tutturup ayakkabısına birkaç banknot sıkıştırılmasını bekliyormuş. Ona da yeltenmeyin aman. Doldurdum bozuk paraları clush’a (erkek okura dip not: abiye kıyafetlerle kullandığımız içine ancak bir ruj sığdırabildiğimiz saçma “çanta cücesi”ne verilen isimdir clush). “Aman büyük, ayağımdan çıkıyor ayakkabı” dediği anda doldururum metal yığınını ayakkabıya.

Düğün boyu keklik gibi seker.


10) Gelin hamamı olayına filan giremem kusura bakma. Meraklı değilim senin kızının kerpe kerpe kese atıklarını görmeye. Yıkansın da gelsin. Tellak mıyım ben kuzum. Bizi mi beklediniz yıkanmak için. Dünürümü de sarkmış memeleriyle hamamda görmek hiç hoş gelmedi şu an bana. Nasıl bakacağız sonra yüz yüze “zeytinyağlı yiyemem aman” da kıvırırken. Yok herkes evinde barkında yıkansın bir zahmet. Peştamallı ve hatta peştamalsız görmeyeyim lütfen herhangi bir aile efradını.
11) Kına konusunda fikrimi söylemiştim daha önceki yazıda. Detayı okursun ondan. Özetle liralar tamam. Basacağım avucuna kızının. Ama kızını “annesinin bir tanesini hor görmesinler” filan diye salya sümük ağlarken görürsem; “benim oğluma kız mı yok leynn” diye olay çıkaracağım.

Şimdilik yetsin dünür. Ben şu getirdiğin tapu ve ruhsatlara eksper çağırmıştım. Onla bir görüşmem var kusura bakmazsan müsaadeni istiyorum.

Kendine iyi bak, ama müstakbel gelinime daha iyi bak. Öptüm seni de eşini de yanacıklarınızdan.

Müstakbel Gelinim

Müstakbel Gelinim

“Sevgili” olacağını umut ettiğim müstakbel gelinim,
İki gecedir oğlumu uyuturken seninle kafamda konuşmalar yaparken buluyorum kendimi. Ne demiş Nietzche “neden mi yazıyorum? Aramızda kalsın, düşüncelerimden başka türlü kurtulma çaresini bulamadım henüz”.

Başta hatun kişiliklerle ilgili söylediği pek çok şeyi tasvip etmesem hatta mezarında ters dönmesine sebep birçok söylevim olsa da rahmetlinin, bunu güzel demiş. Dedim yazayım mektubumu. Hatta bilsem kimsin necisin face de ananı babanı taglerim ki sana erken ulaşsın, ayağını denk al.

Dün yine oğluma uyku öncesi ayak masajını yaparken geldin aklıma. Dedim 42 ye kadar yolu var. Ayakları 42 numara olduğu gün paslarım geline, o uğraşsın artık. He bunu yaparken bir elimi yumruk yapıp diğerini düz avuç içi yumruğa gelecek şekilde birleştirmek istedim ama oğlum görmesin diye yapamadım. Sen aldın kabul et artık.

Sonra sırt kaşıma faslına bağladık. Sağa sola, yukarı, ortası, çok az aşağısı, o kadar değil biraz yukarısı derken kulunç ortasında uyuyakaldı. Ben seninle baş başa devam.

Neyse yelloz seni saçından tuttuğum gibiii…. Şaka şaka. Yok be güzelim.(umarım güzelsindir. Huyun da yüzün de aklın da).

Bak şimdi sana ne hazırladım. Evet geceleri ayak masajı, sırta masaj veya kaşıma yapma olasılığın yüksek ama inan değecek şekerim. Bir kere hiç “çapkın oğlum” diye sevmedim sevmeyeceğiz. Sınıfın en güzeli kim sorularını bıyık altı saçma gülüşlerle yapanlardan da olmadık, olmayacağız. Sana çapkın vermeyeceğim gerisi sana kalmış.
Ha ama bak anlaşalım. Zevkli çocuktur, zevkli adam olacak. Ben senin yerinde olsam imzayı çaktım diye rahata erip kendimi salmam. Renk uyumu, giyim kuşam seviyor. Babasından başka alışveriş seven adam görmem sanıyordum, boynuz kulağı geçti. Bu kıyafete hangi küpe, çanta ayakkabı ona sorabilirsin. E biraz bakacaksın kendine.

Dans ediyor. Kulağı da var. Babasından etkilenmesin diye elimden geleni yapıyorum. Sen merak etme kanımın son damlasına kadar bu yolda savaşacağım. Düğün dernek, dans kurslarında benim gibi kavalye arayışına girip eski arkadaşların yoksa sandalyeye çakılıp kalma diye savaştayım. Ne cefakar kadınım yahu.

Kitap konusunda hala çalışıyoruz. % 50 şansın var güzelim. Anaya mı babaya mı çekecek daha belli değil. Bir iki yıla haber veririm.

Mutfakta yetenekli orası kesin. Şimdilik yemek seçse de bu ailede başka şansı yok sana gelene kadar ben yoluna koyacağım merak etme. Aşçılık 10 üzerinde 7 ye varır. Yetsin gari. Sen makarnadan ötesine geçtiğini ispat ettiğin gün hızlandırılmış kursla Mengenli ustaya bağlarım ben onu.

Uykusu zordur, saydım zaten masajlar filan lazım. Ama uyudu mu da top atsan göz açık beyin uykuda devam eder. Gece konuşursa “he” de geç. Ya da otur dinle, muhteşem gülümsemeler hediye eder sana. Bazen korkutucu oluyor tabi Nas ve Felak surelerini ezberlemeni tavsiye ederim. İyi tarafı da var o gün ne halt karıştırdıysa anlarsın.

Güzeli sever, güzel der. Sevmeyi sever, seviyorum der. Kuaförünün saçındaki dokunuşlarını fark eder. (aha da tam burada aşkınızı kurtardım haberin yok).

Kavga gürültü sevmez. Kızarsan sadece küs yani. Bağırıp çağırmayasın aman. Alışık değil. Üstelik haksız çıkıverirsin. Neydi o laf hani “sessiz atın çiftesi pek olur” O söz, bu genler için yazılmış. Babası da böyle ondan biliyorum:)

Gelelim kayın validelik mertebesine. Ben eve girince, önce ayakkabılarımı çıkaracaksın en topuklu tüylüsünden terliklerimi verip baş köşeye oturtacaksın beni. Ben buyur edene kadar da aman oturayım deme. Yok be:) Nadir gelirim bu bir. Gelecekseniz siz gelin, ya da dışarıda buluşalım bu da iki.

Lakin topuklu ve tüylü terlik hususunda ciddiyim.

Kına, illa istiyorsan yaparsın. Yalnız! Yüksek tepelere ev kurmasınlar, anasının bir tanesini filan salya sümük ağlarsan “Benim oğluma kız mı yok zilli!” diye olay çıkarırım bilesin. Söz nişan düğün neyse ok. Kınaya uyuzum, ama bak senin güzel hatırına koyacağım avucuna sarı liraları.

Bir de ricam oğlumla tanışana kadar birkaç sevgilin olsun ki birbirinizi bulunca kıymet bilesiniz.
Yeter mi? Bence yeter.

Öpüyorum seni. Ya da niye ben seni öpüyorum? Birbirinizi bulduğunuzda siz aşkla öpüşün yeter.