Reenkarnasyonun Kurumsalı

Reenkarnasyonun Kurumsalı

25-32 Yaş Arasındaki Holdingimize Hayat Arkadaşı aranıyor……

Reenkarnasyon olsa ve bir daha dünyaya gelecek olsam; ben de kurumsal bir hayat isteyeceğim. Reenkarne olacaksam en kurumsalından olacağım vesselam!

“Kurumsal firmalara kiralıktır” ilanlarını görünce uzun uzun gülüyorum.

“Yapılan tetkiklerde çay ocağındaki Recai Bey’in muhasebe departmanındaki Ayşe Hanım’a -ablacım- diye hitap ettiği ve ayrıca Ayşe Hanım’ın da departman yöneticisine yazdığı rapor e-mailinde cc olarak üst yönetimin yer almadığı, bunun yanı sıra Lojistik departmanında son gerçekleşen iç denetimde saptanan minör hatalar için herhangi bir düzeltici önleyici faaliyet yapılmadığını saptadığımızdan; maalesef mülkümüzü size kiralayamam” mı diyeceksin?

Yapmayın annem! Yapmayın kuzum!

İlanın Türkçe meali şu “noooolur lütfen bir banka kiralasın da… buralar prim yapsın, malımın mülkümün değeri artsın”
Dürüstçe böyle yaz işte. Reklamın iyisi kötüsü olmaz. Bu ilan ses getirir.

Bu saçma ilanları kafaya taktım ve düşündüm. Kurumsallık arayışı daha saçma nerede uygulanabilir buldum.
Reenkarnasyon olsa ve bir daha dünyaya gelecek olsam; ben de kurumsal bir hayat isteyeceğim. Reenkarne olacaksam en kurumsalından olacağım vesselam!
Şimdi efendim; kurumsallık alanına girdiğimizde tabii ki her şey süreç değerlendirmeleri ile başlıyor. Yeni doğan süreci, bebeklik süreci, en zorlu aşama olan ERGENLİK süreci, gençlik, orta yaş ve henüz deneyimlemediğim diğer süreçler var.

Hayat denen üretim/tüketim döngüsündeki süreçlerde en önemli etken INSAN. SWOT analizinde bu önemli noktayı tespit edince karar verdim. Kurumsal reenkarne olmuş yeni hayatımdaki insan kaynakları için iş ilanları hazırladım. Bir kariyer sitesinden ilan verip adayları değerlendireceğim.

0/13 yaş arası Kurumsal İnsan Bünyesine Destek olacak beslenme ve sağlıklı yaşam koçu aranıyor
Tanım: Holdingimizde (narsist bünyeme ltd diyecek halim yok. Tabii ki Holding diye vereceğim ilanı) 13 yıllık bir projede görevlendirilmek üzere beslenme ve yaşam koçu aranıyor.

Günlük sevme ve doyurma rutinlerini takip edecek,
Düzenli uykunun sağlıklı yaşam üzerinde etkisinin bilincinde olan ve bu bağlamda yatağa gitmeyen müşteriyi “gece yatmak bilmiyorsun sabah kalkmak bilmiyorsun Allah’ın cezası” sloganı ile motive edecek/ya da bezdirecek,
Şirket dışı bağımsız denetim kuruluşlarının tetkiklerinde başarı elde edebilmek amacıyla “her gün denetim günü” disiplinini sağlayacak iç denetim yeteneklerine sahip, “ELALEM NE DER?” sloganını şiar edinmiş,

Aidiyet duygusu yüksek,

Komşunun oğlu okul birincisi olmuş, komşunun kızı ulusal resim yarışmasında dereceye girmiş vb. gibi piyasadaki rakipleri yakından takip ederek analizleri ile ekibi motive edecek
SS subayları -pardon yaşam koçları- aranıyor.

Müracaatların bizzat yapılması gerekmektedir. Bir eşi olmak ve ekip çalışmasına yatkın olmak tercih sebebidir.

13/16 yaş arası holdingimizin bünyesinde istihdam edilmek üzere ebeveynler aranıyor
Konusunda tecrübeli olmasa da olur. Zaten her bünyenin ergenliği farklı geçiyor,
Dönemsel Pazar analizlerini yaparak harçlık ödeneklerini zamanında ve piyasa şartlarında yapacak,
Sabır konusunda Yüksek Lisansa sahip
Mümkünse Evliya Sabrı Doktorası bulunan,
Her türlü yolsuzlukla başa çıkabilecek şekilde “sen giderken ben dönüyordum” mesajını astlarına hissettirerek yanlış yapmalarına engel olabilecek,
Ebeveynler işe alınacaktır. Müracaatlar ön eleme neticesinde mülakatla değerlendirmeye alınacaktır.

15/25 yaş arası holding bünyemize uygun Flörtler aranıyor
Holdingimizde dönemsel görevlendirilmek üzere flörtler aranıyor.
Adayların istihdamı stajyer kadrosundan yapılacaktır.
Nazik, sevecen, aidiyet duygusu yüksek stajyerler arasından romantizm performansına göre yapılacak değerlendirmeyle hayat arkadaşı departmanına terfi etme şansı bulunan adaylar tespit edilecektir.
Terfi aşamasında yapılacak değerlendirmede stajyerlik başvurusunda 5 yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz sorusuna “nikah masasında” şeklinde yanıt vermiş adaylar tercih sebebidir.
Kız olarak dünyaya geleceksem: bu adaylarda askerlik şartı bu yaş aralığı için aranmamaktadır.
Erkek olarak dünyaya geleceksem Kına diye tutturmaması ön şarttır. “Kına gecesi yapacağım, hüngür hüngür de ağlayacağım” diyen adaylar, zinhar değerlendirmeye alınmayacaktır.

25-32 Yaş Arasındaki Holdingimize Hayat Arkadaşı aranıyor
Mülakat aşamasından itibaren 5 yıllık kariyer planında nikah masasına oturmak olan,
Sabırlı, aidiyet duygusu yüksek,
Pazar ve rakip analizleri yapmayan
Görev tanımı dahilindeki sorumluluklarını yerine getiren,
Esnek sevişme saatlerine uyum sağlayabilecek,
Kriz anlarında “elbette gayet yakışmış” gibi söylemleri ile motive edici bir ekip lideri ruhuna sahip,
“Bu pantolonla bu gömlek olur mu?” gibi problemleri çözmek konusunda analitik düşünce tarzı ile ekip arkadaşına destek verebilecek,
Seyahat engeli bulunmayan,
En az 1, en fazla 2 çocuğun sorumluluğunu üstlenebilecek,
Holdingimizin “sakal ve/veya bıyık kesinlikle yasaktır” şeklindeki net yönetmeliğine uyum sağlayacak (Bay/Bayan)
Hayat Arkadaşı adayları ile mülakatlar yapılacaktır. Dönemlik değil, ömürlük bir pozisyondur. Kariyer değişikliği düşünen adayların başvurmaması rica olunur.

🙂 Aklıma ilk gelenler bunlar. Kurumsallık zor iş güzelim. Ömründeki tüm insanları düşünsene. Daha öğretmeni var, arkadaşı var, iş arkadaşı var, komşu var… Var da var.

Her biri için aranan nitelikler, görev sorumluluklar yazmaya kalksak 3 kere filan dünyaya gelmek lazım. Doğaçlama iyi böyle galiba.
Takılalım gitsin.

Biz sizi ararız:)

Eğlenceli Beddualar

Eğlenceli Beddualar

Bana edilebilecek beddua: “Benedict Cumberbatch’li Sherlock Holmes’da rol kapıp sevin. Benedict’in Irene Adler’i olup o muhteşem “2 kez merhamet dileme” repliğini söyleyeceğim diye heveslenirken, buruşuk Bayan Hudson olup, çay servisi yap inşallah😊”

“Kara kara dertler tutsun” gibi klişe beddualardan, kurbağaya çeviren cadılar/büyücülerden sıkılan bir tek ben miyim?

Yanaşın, klişe beddualardan sıkılanlar için alternatifler veriyorum. 

Cuma namazına giden mütedeyyin er kişi sevgiliye beddua: “Tam secdede aklına geleyim de abdestin bozulsun”

Kalbi parçalansın istediğiniz kişiye : gülü seven dikenine katlanır diyerek ömrünü tükettiğinin sadece bir kirpi olduğunu çok geç anlayasın.

Kalpsiz kişiliğe beddua ise sade olmalı: Akıl fikir versin demenin anlamı yok. Daha çok akılla ve bu ölçüde kalpsizlikle cin olmadan şeytan çarpmaya çalışacağını biliyor Yüce Rabbim. Yaradandan daha mı iyi bileceğiz? “Allah bildiği gibi yapsın!” de geç.

Bela okumayın, bedduada yaratıcı olun, bir de kurbağa filan öpmeyin efenim.

“Hobim Geldi, Kaçılın!” Önermesi

“Hobim Geldi, Kaçılın!” Önermesi

“Yaş geçiyor bunu da yapmadan ölmeyelim gari” mottosuyla gelmişim derse. Diyorum ki “diyaframına kurban olduğum hocam, bana da el ver. Bir arya olmasa da iki dubleden sonra masadakilere bir Karadeniz türküsü söyleyebileyim.”

Bir şeyi seviyor olmak onu iş edinmek için sebep değil. 
Düşün mesela; müzikten inanılmaz keyif alıyorsun. Okudun, iş edindin. Başladın ders vermelere. % 100 mutlu olabilir misin? Her daim sana muhteşem cevherler gelmeyecek.

Allah’ım bu diyafram hakimiyetim ve billur sesimle dilerim ki -semtin tüm yeteneksizlerini toplayıp, kendime eziyet edeyim” dedin mi hiç?

Düşünsene beni. “Yaş geçiyor, bunu da yapmadan ölmeyelim gari” mottosuyla gelmişim derse. Diyorum ki “Diyaframına kurban olduğum hocam, bana da el ver. Bir arya olmasa da iki dubleden sonra masadakilere bir Karadeniz türküsü söyleyebileyim. Hatta azıcık naz edeyim de; ısrarla, zorla söyletsinler.”

Hayattaki amacıma bak. Bir de seninkini sorguluyorum utanmadan. Haha.. Ama kalem bende şekerim kusura bakma.

İlk derste; malzeme ne, kumaş nasıl anlamak istiyorsun. Bir kuple şarkı söylüyorum. Nakarattan sonra sen tam oh bitti rahatlaması, daha doğrusu gafleti içerisindeyken; hızımı alamayıp kafa seslerini de yapıyorum.

“Hmm hmm da hımm hım, dırırdırınım da dırıdırınım. Höydürü höydürü, yiey yieee!..”

Bir Şebnem Ferah çığlığı ile de taçlandırıyorum eserimi. Gözlerimi yumaraktan, oktavların zirvesine çıkıyorum.

Vu huu…huuuu….

Müzik kariyerine tek kulak devam edeceksin hoca…. Saygılar.

Bendeki cevheri görünce, en başından başlamaya karar veriyorsun.
– Aslı hanımcım, nota ile başlayalım. Nota?
-Kırma salata yaparım, domates-roka.
-La havle…
– Musikide bir makam mı var öyle?
Emekli ol emekli😊 Hayır, ben seni düşünüyorum. Başkasının hobisi senin fobin olmasın sonra.

Ya da inanılmaz yetenekli bir sporcusun, madalyalardan büfede bibloya yer kalmamış. Yetenekli spor sevdalılarına ilham olayım diyerek, başladın ders vermeye. Hayaller ile gerçekler tuttu mu birbirini? Büyük ihtimalle hayır. “Rab’bim! Şu spor sevgimi, göbek basen eritmek gayesiyle yanıp tutuşan kullarına adıyorum” diye heveslenip bunu amaç edindiysen o başka tabii. Beden kitle endeksinden bahsetmeye başlayacaksın -hocam ben borsaya karşıyım- diyerek, seni senden alacaklar haberin yok!

Bir de ressam ruhlular var. Saygım sonsuz. Şahsen ben; fırçaymış, boyaymış; elime aldım mı facianın izdüşümünü resmedebiliyorum sadece- ki o bile oldukça sürreal oluyor😊
Düşün şimdi. Muazzam yeteneklisin, kurs açtın. Ben de yeni hobi peşindeyim. Geldim öğrenci oldum.

Diyorum ki “öğret bana fırçasına kurban olduğum. Ahşap boyayalım, kara kalem çalışalım. Hatta, hadsiz özgüvenimin bana verdiği yetkiye dayanarak; yağlı boya da yapayım”. Ve ekliyorum “Üstadım, hocam, perspektif dediğin öyle bir şey değil. Kaynatamın baldızının oğlunun sünnetinde yedim ben. Böyle sütlü irmikli bir tatlı o.
-Hocam, hocam! Isırma o fırçaları. At kılından yapılıyor onlar. Iyggkk. Aaa çok resim yapmak sinir yapıyorsa demek.
Bence sevdiğiniz şeyi hiç bırakmayın. Yalnız, kimlerle çalışacağınızdan emin olmadan onu iş edinmeye de kalkmayın. İyisi mi kurslarınızı benim semtten uzakta açın da sizi sevdanızdan soğutmayayım.
Sağlıcakla ve mutlu kalınız efenim…

Zıpkın Kozmetiği

Zıpkın Kozmetiği

Survivor’a katılsam; bütün oyunları kazanmak için inanılmaz performans sergilerim. Sebebine gelince: tamamen kişisel bakım odaklı.

Yemek işini oyunlardan çözelim de adadaki coconutlar bana kalsın isterim. Kendime hindistan cevizlerinin yağından sütünden nemlendirici yaparım. Çünkü adaya düşsem yanımda olmasını istediğim şeyler 3 başlığa sığmaz. Vücut, göz, yüz, gündüz, gece, ayak kremi vb. liste uzar…
O coconutların yağını takım arkadaşlarımın iştahından korumak için sınırlarımı inanılmaz zorlayabilirim. Hatta ve hatta Norveçli balıkçıların ve İsviçreli bilim insanlarının yüzü suyu hürmetine; zıpkınla balık avlama işinde ustalaşıp, varsa somon türevi cilde iyi gelen balıkların da korkulu rüyası olabilirim. Semirerek adadan dönen ilk takım olarak Survivor tarihinde yerimizi alabiliriz. Dominik sahillerinde somon olmayabilir. Yine de vardır elbet omegası bol, yüzgeçli benzer arkadaşlar.

Buradan Sayın Acun Ilıcalı’ya sesleniyorum! Ünlüler-Gönüllüler yerine, yağlı ciltler-kuru ciltler takımları olsun. Bak sen o zaman gör asıl çekişmeyi.
Bu kadar krem sevdalısıyım, yıllardır kullanıyorum da  Victoria’s Secret mankeni mi oldum? Yooo. Ama kullanmasaydım ne olurdu onu bilemiyoruz.
Neyse efenim; göz kremimin dibi geldi. Bu sefer başka bir marka alayım istedim. Yeni markanın çok faydası oldu. Göz altlarımı filan bilemem ama fiyatı görünce 3. gözüm açıldı. Aydınlandım. Dedim bunlar boş, hep dünya işleri.
Kısaca, sırf bir tüpüyle yepyeni bir göz sahibi oldum. Eski ikisi kırışsa da olur artık.
Tavsiye ederim. Kozmetik bedenen ve ruhen iyi geliyor.

Hadi bugünlerde mırın kırın etmeyeceğim. Erkeği kadını sakalı bıyığı salabilirsiniz. Yeter ki sağlıkla kalın.

sanatta protest yaklasim

Sanatta Protest Yaklaşımlar

Nerede mide bulandıran görsel/karikatür/video varsa bulup gönderen bir arkadaşım var.

Bu arada kusmak için, peristaltik hareket denilen havalı isme sahip kasılma hareketinin, mideden ağıza doğru gerçekleşmesi gerekiyor. Okuyoruz okuyoruz bir aydınlanma yok demeyesin sevgili okur. Al sana bilgi. Okulda öğrenmiştim. Hayatım boyunca bir işime yaramadı. Burada kullanayım havam olsun. Sen de öğren, ama kullanAma.

Bilgilendiysek devam edelim. Cancağızım arkadaşımın gönderdiği videoda, dayının biri halka açık bir meydanda heykelle halleniyor. Heykel derken herhangi bir metafor kullanıyorum sanma. Bildiğin heykel. Hani meydanlarda, parklarda olanlardan. Flört durumu vb. yok. Çıplaklık söz konusu değil. Kendinden emin, konuya da hakim. Giriş ve gelişmeyi atlamış sonuca bağlamış direkt, ama mutlu görünüyordu.

Gözünde canlandırdın mı? Yok mümkün değil ama peki. Yine de izleme sakın. Valla cinsellikten soğursun.

Elbette adettendir deyip “ıyghh, vıygkk, iğyyrençççç” gibi kontes çizgime yakışır tepkiler verdim. Akabinde özüme döndüm. Kafamda deli sorular. Mutlu sonundan sonra, kahveye taş oynamaya gittiğinde arkadaşlarına anlatmış mıdır?

“Ortiii! Bi iş tuttum ki sorma. Görsen taş taşşş.”
Yalan mı? Değil. Dayı acınası bir sapık olsa da; yalancı diyemeyiz kendisine.
Gözümüz aydın! Hatunları geçip tüylü kıllı hayvanlara bile taciz, tecavüz var diye şaşırıp üzülmeye başlamışken yeni bir seviyeye ulaştık.

Heykeltıraş suç duyurusunda bulunsa mesela sanatıma hakaret diye. Hayal ettim buldum. Karar şöyle: Kaçmadı, herhangi bir bekaret kaybı söz konusu değil. Dayının beraatine, heykeli ortalık yere bırakmasından ötürü heykeltıraşın 5 yıl hapsine ve temyiz hakkı bulunmaksızın heykel aktivitelerine yasak getirilmesine karar verilmiştir. İlaveten; masum dayıyı yoldan çıkardığı hususundaki suçu sabit görülmüş olup; heykeltıraşın, dayının nikahlı eşine 10 000 TL manevi tazminat ödemesine hüküm verilmiştir.

Sonra dedim “kızım ön yargılı olma”. Adam belki cinsel arzularını tatmin peşinde değildir. Protest bir sanat aktivitesi gerçekleştiriyor da olabilir. “Sanat için sanat mı, toplum için sanat mı?” tartışmasına dayı son noktayı koydu. “Toplum için sanat” diyerek cümle aleme fikrini beyan etti. Yine de kendisini ikaz edeyim. Bu şekilde bir protest gösteriyi, her heykelle denemesin. Maazallah antik Yunan heykellerinde vücut hatları muazzam(!) Tanrı heykelleri var. Ayrıca Hitit Dönemi hayvan figürlerinde batarlı delerli hatlar mevcut.

Dayı uzak dursun, geri kalan herkes sanata yakın dursun dilerim. Erkeği kadını, sakalsız bıyıksız olanlarınızı yanacıklarından öper, Allah sizleri, evlatlarınızı ve hatta evde büfede, şömine üstünde, sehpada duran masum biblolarınızı sapıklardan korusun derim.

Pıtır Pıtır Sevda

Pıtır Pıtır Sevda

Sevgililer günü münasebetiyle vıcık vıcık sevip sevilip koklaştınız mı?
Aferin size. Ben yapamadım bu sene. O sebeple de burun kıvırıp aman canım ne gerek var diyen güruha katıldım. En önde “Sevene Her gün Sevgililer Günü, bu kapitalist sistem oyunlarına kanmayın” yazan pankartı taşıyarak Taksim’e kadar kortej eşliğinde yürüdüm.
Yapmadım elbet:)
Sırf sevdaya olan saygımdan yapmadım. Yoksa 32 Km yürüyemeyeceğim için değil. Ne olacak yani. Şimdi başlasam….. 2 gün sonra Halkalı civarında en yakın mezarlıkta gömersiniz beni. Aslında az daha yürüsem belki yaklaşır Teşvikiye Camii’nde daha havalı bir cenaze törenim olabilirdi. Olsun Halkalı da iyidir.
Efenim benim sevdiceğim sevgililer günü akşamında uçakta olduğundan ben kutlayamadım bu sene. Yine de bu beni durdurmadı.
Sevgi paylaşıldıkça büyüyen bir şey. Paylaşıp Sevgi Pıtırcığı olayım istedim. Tanımadığım bir çiftin Sevgililer Gününü kutladım.
Nasıl mı oluyor? Basit bir organizasyonu var. Şimdi Restoranın otoparkına yanaşırken arabaların ön camlarına baktım. Torpidosunun üstünde tek gül olanların tamamını inceledim.
Altında en büyüğünden bir zarf olan mavi bir aracı gözüme kestirdim. En büyük zarf onundu. Sırf çiçekçiden alınma bir zarf değildi belli ki. İçinde belli ki güzel satırlar, belki sağlam bir aşk şairinden alıntı mısralar var.
Şimdi bu çifti kutlamayayım da ne yapayım. Yavaşca arabaya sürttüm. Agh ulen deyip geri vitese alıp bir daha sürttüm. Oghhh. Garanticiyimdir bilirsin.
Böylelikle bir tanışmayı garanti ettim. Valeye dedim çağır gelsin SAHIBI. İnsancıklar belki tam da romantizmin doruğundayken şaşkın bir kadının arabalarına sürtmeleriyle buz gibi havada otoparka arzı endam ettiler.
Neyse efenim baktık işte. Klasik havalı “parmakla boyayı yoklama hareketi” filan. Sonra arabayı çektik yine baktık. Bir şey olmadığına karar verdik. Ya kusura bakmayın böyle bir günde de filan filan diye başlayan özür ve tebrik cümlelerimi sıraladım. Böylelikle hiç tanımadığım bir adamla kadının sevgililer gününü kutladım.
Şimdi aklıma geldi umarım adam bir evlilik teklifi filan planlamamıştır o akşam. Yıllar yıllar boyu torun torbaya anlatılacak bir öykü olmak istemem.
Düşünsene adamın saçı sakalı beyazlamış hala iki kadehten sonra anlatıyor o geceyi. “Tam yüzüğü şarap kadehine attım, otoparka çağırdılar. Döndük ki kadehler gitmiş. Müessese özür niyetine bize şampanya göndermiş. Gitti bir yıldır parasını biriktirdiğim tek taş. Vıyy Vıyyy

Tavsiye ederim yapın. Sevgi paylaşıldıkça büyüyor. Misal o çift muhtemelen o akşam beni ve soy ağacımı oldukça sevmiş olsalar gerek.
Sevgileriniz daim olsun.

Bi Kuple Yeşilçam, Aşığız Doktur Bey

Bi Kuple Yeşilçam, Aşığız Doktur Bey

Bugün de Yeşilçam olsun dedim sevgili okur.
Çizgiden çıktım mı dersin? Çizgisi mi vardı ki sayfanın.
Paşa gönlüm istedi; bugün de böyle olsun.
Eğlenirsen ne ala.

Bölüm 7
Çok Aşığız Doktur Bey, Aman Bize Bir Çare!

Saat gecenin ikisi olmuştu ve artık Cumartesi’ydi.
-Sabah kahvaltıyı ben hazırlıyorum o zaman
Sen kahvaltı etmezsin ki dedi Işın.
-Sence ben, kendi hazırladığım kahvaltıyı yiyecek kadar cesur muyum?
Cidden bir tık bile geliştirmedin kendini mutfakta diye güldü. Esneyerek ve gerinerek devam etti.
-Kahvaltıyı sabah düşünürüz. Yıkılmak üzereyim. Uyusak artık.
Gerinen kollara sarılan güzel gülüşlü, gözleri uykudan mahmur adam cevapladı. Uyuyalım ama dün gece gibi uyuyabilir miyiz?
-Tamam dersem kaburgalarımı sağlam bırakacak mısın?
-Düşünürüz
-Yastık alalım hiç olmazsa bu akşam.
Demir kafasını sallayıp onay verdi. Odaya giden Işın babasının pijamalarından birini getirip Demir’e fırlattı.
Pijamaları havada kendisine uçarken gören Demir “Eyvah basıldık! Sadri Amca!” diye panikle bağırdı.
“Az çatlak değilsin” deyip odasına geri dönerken arkasından bağıran ses “akıllısının seninle ne işi olur ki kadın” diyordu.
Pijamalarını giyip, yastık da alarak salona doğru ilerlerken seslendi.
-Geliyorum giyindin mi?
-Hı Hı
Salona girdiğinde pijamalarının üstünden göğüslerini iki eliyle kapatır hareketi yapan Demir “ama, ama bakma. Bakma! Allah’ım kirletildim” çığlıkları atıyordu.
Yastığı kafasına atıp, yanına uzandı Işın. Gülerek başını kaldırıp yastığı koyduktan sonra uzandı sevdiği adam.
Işın gülümseyerek Korkma bebeğim acımayacak derken gözlerini uykuya teslim etti.
Demir elleriyle başını tutup dudaklarını kendine çevirmeyi deneyince mırıldandı.
-“Hayatta olmaz. Babamın pijamalarını giyiyorsun. Abi-kanka seviyesini geçtin dünya ahiret bacımsın”
Hemen cevabı geldi tabii “istersen 3 saniyede çıkarırım sevgilim”
Gülüşüp sarıldılar. Derin ve huzurlu uykuya teslim oldular.

Yalnız uyanmıştı. Işın dün sabah olduğu gibi duşa girmişti belki de. O korkunç kahvaltıya maruz kalmamak için kendisi bir şeyler hazırlamaya karar vermiş de olabilirdi.
E o zaman ikimizi de bu zevkten mahrum bırakmanın alemi yok deyip başını yeniden yastığa gömdü. Koltuğa iyice yayılarak vücudunu açtı. Gerindi.
Eğer -gecikmiş ergen flörtü- mefhumu; daracık koltuğa sığışmaya çalışmak demekse: yakında sakat kalıp, fizik tedavi görmesi gerekecekti.
“Doktora gidip çocukluk aşkımla koltukta uyuyoruz doktur bey. Belim bıkınım tutuldu valla ondan geldim” deseydi doktor ne derdi acaba.
Ne diyecek.
-Geçin yatakta uyuyun. Deli misiniz koca insanlarsınız-derdi elbette.
Kafasında doktora “Haklısın doktur bey de, hatun vermiyor” cevabını yapıştırıp güldü kendi kendine. Gülmenin başında yarattığı ağrı, Işın düşüncelerini duysa kafasına sertçe vuracağı en yakın cismin acısına eşitti neredeyse.
Sahi neredeydi bu kadın? Unutmadan söylemek istedi aklından geçenleri.
-Serserinin dibisin Demir, bi git ya- diyerek delirirdi kesin diye düşünüp gülümserken yeniden uykuya daldı.

Çalan telefonun sesi ile kendine geldiğinde temkinli açtı gözlerini.

Triceratops Busesi

Triceratops Busesi

Bugüne kadar öptüğüm herkesten özür dilerim.  Allah’tan suratsız hatunum da; “nassın cicim” diye günde beş kere öpüşmüyor benimle insanlar.
Sosyal medyada soğan kabuğunun faydaları, kavunun pütürlerini bir hafta sirkede beklet olanlara inanamayacaksın!’ gibi popüler(!) paylaşımlardan birinde, makyaj fırçaları/süngerleri haftada bir temizlenmeli diye okuyunca alt üst oldum.
Pasaklı biri değilim. Yine de niyeyse bugüne kadar akıl edip makyaj fırçamı süngerimi temizlemek -hele ki haftada bir- hiç aklıma gelmemiş.
Fırçaları yıkadım mı peki? Hayır.
İzah edeyim; ben, o fırçaları aldığımda henüz daha evlerde su tesisatı yoktu. Suyu kuyudan çekip eve taşıyorduk. Hatta kılları da at kuyruğu, aslan yelesi, tavşan bilmem nesi filan değil Mamut kuyruğundan yapılmıştır diye tahmin ediyorum. Sapı da ahşap değil Nasutoceraptops titusi dinozorunun boynuzundan yapılma. Üzerinde  “Made in Pangea” yazıyor. Bilmeyenlere söyleyeyim Pangea; Dünya’da yaşam başladığında bütün kıtaların bir ada gibi birbirine birleşik haline verilen addır.
Durumun vehametini fark edince, yıkamadım. Kendilerini toprağa gömüp üstüne kireç dökmeye karar verdim. Lakin fırçaya baktım üstündeki mikrobiyel yük, seneler içerisinde evrimleşerek bildiğin ergen bir bünyeye dönüşmüş. Öyle bir evrim ki; oluşan kız artık büyümüş, kendisi makyaj yapacak yaşa gelmiş. Hoş sohbet, neşeli biri, sevdim kızçeyi. İsmini Busecan koydum. Kıyamadım, gömmekten vazgeçtim. İki üç tembih verip saldım, karışsın İstanbul sosyetesine.
Yetinmedim, hijyene katkım olsun diye araştırdım.
Rujlar kullanımdaysa 5-6 ay, değilse 2 yıl sonra at gitsin diyor.
Kafam karıştı. Dudaktan nasibini alamamış bu bünye ile, zamanında almış olduğum bir iki ruj var. Aldıktan sonra -nereme süreceğimi düşündüm acaba- diye kendime kızıp, çantada ölüme terk etmişim. Bu durumda hangi kategoriye giriyorlar? Ne zaman atmalı? Sarı ruj buldum. Hayatta sarı bir ruj almadığıma göre demek pigmentleri bile iflas etmiş zavallının. Atsam mı yoksa evrimleşme sürecini tamamlasa mı diyorum… Malum, çok eski olduğundan bir çeşit tarih öncesi yaratığın iç yağından yapılmış olması muhtemel. Evrim sonucu ne çıkar bilinmez. Sabah çıkarken sevdiceğinden dudaktan buse alanlarınız şimdi öğürüyordur. Ha-hay. Geçmiş olsun😊
Kızlar çantaları elden geçirin, eskileri atın gitsin. Beyler siz de rujluyken öpmeyin hatunları. Neme lazım belki o da kıyamamıştır eskileri atmaya benim gibi.
Öptüm hepinizi yanacıklarınızdan. Korkmayın iz bırakmadım.

Eller Yukarı, Aşkta “Sonja” Çıkmazı

Eller Yukarı, Aşkta “Sonja” Çıkmazı

Çocukluğumdan hatırladığım bir film geldi aklıma. Kızıl Sonya.
Orjinali Red Sonja da, Türk işi Sonya olarak devam edeceğim.
Yaşıtlarım yani 25 lerinde olanlar hatırlar😊 Tamam işte 35 yaş üstünde anlaşalım, fazla da kurcalama.
Sonyacık muhteşem kızıl saçlıdır, süper savaşçıdır. Klasik film işte. Hafif Yeşilçam havası da vardı. “Nereye böyle güzelim” diyeni önce bir uyarır. Der ki ağzını topla ben dadaş kızıyım… He pardon yok, dur o bendim😊 Neyse der ki “bak geri bas, kanını elime bulaştırma”.  Hödükler devam edince kan revan parça pincik olurlar. O yılların filmlerinde bu hödüklerin elinde klasik kocaman büyükbaş butları olduğunu ve bunları söylerken bir yandan butu ısırıp bir yandan hunharca güldüklerini söylememe gerek yok. O dönem oyunculukta zirve buydu çünkü.
Neyse efenim… Böylece filmin başında anlaşılır ki Sonya’ya ters yapamazsın. Eli ağır, kılıcı keskindir kızcemizin. Filmin bir yerlerinde Barbar Conan’la flörtleşirler ama bizim esas kız ağzındaki baklayı çıkarır. Der ki “yapamam. Kendime söz verdim. Beni yenen bir erkeğe teslim olurum ancak.”
İşte tam da burası o çocuk aklımla bile beni bir germişti. Aa demiştim demek aşk fena bişi, seni alt edene ödediğin bir bedel, bir kefaret demek ki. Tamam belki annem hamileliğinde folik asiti az tüketmiştir. Şimdi bu salaklık seviyeme bakıp Sonyanın filminden aydınlanma beklediğimi hatırladıkça kendime şaşıyorum o ayrı mesele. Ama mesaj buydu işte. Aşk bir kefaretmiş. Böyle düz cümle açıklayınca kulağa manyakça geliyor değil mi?
Niye garipsedin şekerim. Çoğumuzda uygulama bu zaten. Sadece kılıflar uyduruyoruz.
En güçlü kadın bile kendini teslim etmek diye bir ezik hayal sahibidir. Öyle öğrenmiştir. Kızıl Sonya Barbar Conan’la savaşır ve beynine değil kas gücüne teslim olur. Neden? Bu o teslimiyeti daha mı az utanç kaynağı yapar?

Aşk teslim olmak ve almaktan mı ibarettir?
Öyleyse bu teslimiyeti neye karşılık yapmak daha az utanılırdır? Yaş geçiyor bahanesi yeter mi mesela önüne gelen ilk kısmete bağlanmak için? Yoksa güç, yeterli bir mazeret midir? Eğer öyleyse Einstein’a mı teslim olunmalı yoksa Ovaların Kurdu Cengizhan’a mı? Hangi güç daha üstün? Akıl, beden gücü, ekonomik güç?

Ya erkeğin kime teslim olması makul? Taşşşş gibi bir hatuna mı? Zehir gibi aklı olan bir kadına mı? Muhteşem yemekler yapıp, anaçlıkta zirveyi yaşayana mı? Bak bu sorunun cevabını biliyorum. Lafa gelince mutfakta aşçı, yatakta Emmanuella olana. Peki kaç erkek böyle bir destansı kadına teslim oldu? Yoktu da herkes daha azına mı razı oldu? Peki ölçü neydi, ne kadar azına razı olduk? Bu kadını hiç gören oldu mu? Hadi adamımız kanaatkar davrandı diyelim. Peki o taşşşş gibi Afrodit, azla yetinen bu sümsük erkeğin nesine teslim oldu?

Bunun da kılıfı (pardon izahati) var. Çok dolaştım pervane gibi, sonunda beni zapt etti. Yuları taktı. Kafa kola aldı. Tongaya bastık gibi gibi. Her cümlede izahat. Ne uğraşırsın? Niye kasarsın. AŞIK oldunuz. Hatta ileri götürüp çok afedersiniz ben bile oldum da diyebilirsin. Yine de kandırılmış olmak hemcinsleri arasında prim yapar. Kurbana dönüşür hemcinslerinin gözünde. İyi hal indirimi alır işte.

Kadın, nadiren kas gücüyle özne olur cümlelere, sıklıkla da acılara göğüs germesiyle.
Feda ettiği eksildiği kadar yükselir. Zinhar çoğalarak yükselemez. Evlerden ırak…Mutlaka kan ve gözyaşı içinde pişmiş olmalıdır(!) Tüm bunların verdiği gücü de ondan daha güçlü bir erkek bulunca teslim eder.
Gel de şişme. Gel de şu sorulara makul yanıtlar bul. Aşktan utanmak nedendir? Neden adı teslimiyettir? Değiş tokuş birbirini tamamlama gibi havalı cümleleri şarkılara söz yapıp, sigaraları tellendirip efkar pozları takınıyoruz. Eyvallah. Peki neden uygulamada teslim alıp/olduk diyerek şaşıyoruz?

“Şimdi bebeğim egonu yavaşça yere bırak. Hayır önce ben değil, sen!” diye uzayıp giden pazarlıklar… Önce kim sevdiğini söyledi hesapları nedendir? Aşk “Beni tam da kalbimden vurdu” gibi ölüme sebep bir saldırıyla eş tutuluyor.
Sevişme benzetmelerini hatırlayalım şimdi.
Güreş tutmak, sırtını mindere getirmek gibi güç ve alt etmeyle ilgilidir geneli.
Hastalıklı benzetmeler aslında. Egomuzun büyüklüğünü, çiğliğini yansıtıyorlar.
Bu tip benzetmelerin ortak noktası bir yenen, bir yenilen; bir kurban, bir de katil olması. Bu mudur gerçekten aşk? Tüketmeyince kıymeti neden kalmıyor? Nedir bu tükenme, kan ağlama/ağlatma bağımlılığımız? Filmde mesela. Sonyacık dövüştü de dövüştü Conan’la. Sonunda yenildi. Kısaca Conana aşık olabilmeye hak kazandı. Eee noldu bebeğim. Kılıç sallamaktan ikinizde de takat kalmadı. Yara bere, kan revan içinde yığıldınız yere. Hoş mu yani ilk öpücüğünüzün ter kokuları ve kan tadına bulanmış olması. Yazık.
Evlat sevgisini bile doğum sancısının fazlalığı, uykusuz geceler üzerinden ölçmek neden? Güzellikler sevilemez mi? Ya da daha iyisi SADECE sevilmez mi? Acı çekmediğin şeyi sevmeye hakkın olmaz mı? Madem bu kadar acılı, o zaman sevgimi hak ediyor saçmalığı nedir?
Biz kimiz de bizi hiçbir şey üzemez sıkamaz rahatımızdan edemez. Ve Maaaaaaaazallah ediyorsa sevilmeyi “ancak” hak eder. Biz bu kadar büyük müyüz? Nedir bizi bu kadar önemli kılan?
Sen onu ondan daha çok seversen “hiç olmasa” daha mı iyi olur?
“En çok seni sevdim” demek neden? Bir kalp sevmeyi kaç şekilde yapar? Öncekileri de senin kadar sevmiş olamaz mı? Sevdi diyelim, bu seni şu anda çok sevmesine engel mi? En çok seni sevdi diyelim peki bu; seni ilerleyen günlerde de çok seveceğinin garantisi mi? Korkma korkma, anı yaşa gitsin yahu😊
Daha öncekileri senden çok sevmiş olması neden korkutur? Belki çok değildir de sadece farklıdır. Sevmek yetenek. Herkeste farklı; bazı şanssızlarda hiç yok. Olmayanlar farkında değil. Bu şanssız güruh mazoşizm, sadizm, güç bağımlılığı gibi durumlarını aşk/sevgi sanıyorlar. Sevme yeteneğine sahip olanlarsa her gün öğreniyor, sevgisini biçimlendiriyor. Sevginin kütlesi değişmiyor yine de şekil değiştirebiliyor. Bazen nefesinden tahrik olurken bazen hiçbir erotizm kıpırtısı olmadan sadece kokusunu içine çekebiliyor insan.
Bir kere sevmişse insan yine sevebilir. Teslimiyet pazarlıklarını bırakıp aşka dalabilir. Teslimiyet pazarlığı yapıyorsan zaten aşk değildir o.

Bekleme yapma kimseyi de yorma. İyisi mi sen git mindere, çek bir el ense. Devam eyle güreşe.

Aşksız kalmayasın okur.

Orkestram

Orkestram

Bugün ıslık gibiyim, yanına yöresine bir eşlik olmasa da neşeli olandan.
Dün, zurna gibiydim. Yanında illa ki bir ud namesi tokluğu ve 1-2 duble yoksa kafa ütüleyen cinsten.
Cumartesi, piyano gibiydim. Düğüne giderken bir saç-baş, bir giyim kuşam… Zarafet abidesini oynayacağım diye Ankara’nın Bağları’nda kılımı kıpırdatmadım. Zarif değil ruhsuz oldum aslında, ertesi gün fark ettim😊
Hafta sonu geliyor madem; yarın da çingene kemanı olacağım o zaman. Kıvrak, neşeli, eğlenceli.

Ya da bakarsın paşa gönlüm isterse salarım içimdeki tüm nameleri, varsın serbest kalsın içimdeki senfoni.

Neşeli kalın a dostlar…