Küf Kokarsın Ya Hani

Küf Kokarsın Ya Hani

Bazen Küf kokarsın ya hani, ruhuna burnunu tıkarsın. Silkinip kendine gelmen gerektiğini anlarsın.

Mesela;

“Ayy bir düğün olsa da kurtlarımızı döksek!” cümlesi ağzından çıkar. Kulağına değdiği an ‘yaşlanıyorum’ nidasıyla küf kokan benliğine burnunu tıkarsın.

Metaforlarını not edip ruhunu döktüğün defterine Kalburabastı tarifi yazdığın an, Alllah’ım kalburabastı romanı mıydı kalemimin kariyerindeki zirve noktası diye küf kokan benliğine burnunu tıkarsın.

‘Şükür ki futbol yorumu programlarında güzel adamlar da olmaya başladı artık’ başlıklı şükür duası edersin de burnuna gelen küf kokusu ile silkelenip içeride acil durum kitap, defter ya da kalemi ararsın. Arayıp bulursun da zihnindeki tek metafor az önce 15 kez farklı açılardan izledikten sonra o tartışmalı ofsayt pozisyonu için yorumcunun kullandığı ‘KABAK’ basitliğidir. Ama kabak, KÜF kokar.

Mantı kapatırken filozof düşüncelere dalar ‘bu da oldukça huzur vericiymiş, bir çeşit bilişsel terapi’ diye görüntü ile olabildiğine tezat monologla düşüncelerinden uyanıp Küf kokan ruhuna burnunu tıkarsın.

Farkında olmalı insan. Farkına varır varmaz da havalandırmalı ruhunu. Tüm örümcek ağlarından arınmalı. Ne yapmak istediğini bilmese bile, ne yapmak istemediğini bilmeli.

Herkes piyano seviyor alıyor diye ‘kuyruklu mu duvar tipi mi’ polemiği yaşamak yerine ‘darbuka alıp salonumun baş köşesine koymak istiyorum, en sevdiğim 6/8 lik ritim’ netliği değil mi sence de huzurlu olan?