Reenkarnasyonun Kurumsalı

Reenkarnasyonun Kurumsalı

25-32 Yaş Arasındaki Holdingimize Hayat Arkadaşı aranıyor……

Reenkarnasyon olsa ve bir daha dünyaya gelecek olsam; ben de kurumsal bir hayat isteyeceğim. Reenkarne olacaksam en kurumsalından olacağım vesselam!

“Kurumsal firmalara kiralıktır” ilanlarını görünce uzun uzun gülüyorum.

“Yapılan tetkiklerde çay ocağındaki Recai Bey’in muhasebe departmanındaki Ayşe Hanım’a -ablacım- diye hitap ettiği ve ayrıca Ayşe Hanım’ın da departman yöneticisine yazdığı rapor e-mailinde cc olarak üst yönetimin yer almadığı, bunun yanı sıra Lojistik departmanında son gerçekleşen iç denetimde saptanan minör hatalar için herhangi bir düzeltici önleyici faaliyet yapılmadığını saptadığımızdan; maalesef mülkümüzü size kiralayamam” mı diyeceksin?

Yapmayın annem! Yapmayın kuzum!

İlanın Türkçe meali şu “noooolur lütfen bir banka kiralasın da… buralar prim yapsın, malımın mülkümün değeri artsın”
Dürüstçe böyle yaz işte. Reklamın iyisi kötüsü olmaz. Bu ilan ses getirir.

Bu saçma ilanları kafaya taktım ve düşündüm. Kurumsallık arayışı daha saçma nerede uygulanabilir buldum.
Reenkarnasyon olsa ve bir daha dünyaya gelecek olsam; ben de kurumsal bir hayat isteyeceğim. Reenkarne olacaksam en kurumsalından olacağım vesselam!
Şimdi efendim; kurumsallık alanına girdiğimizde tabii ki her şey süreç değerlendirmeleri ile başlıyor. Yeni doğan süreci, bebeklik süreci, en zorlu aşama olan ERGENLİK süreci, gençlik, orta yaş ve henüz deneyimlemediğim diğer süreçler var.

Hayat denen üretim/tüketim döngüsündeki süreçlerde en önemli etken INSAN. SWOT analizinde bu önemli noktayı tespit edince karar verdim. Kurumsal reenkarne olmuş yeni hayatımdaki insan kaynakları için iş ilanları hazırladım. Bir kariyer sitesinden ilan verip adayları değerlendireceğim.

0/13 yaş arası Kurumsal İnsan Bünyesine Destek olacak beslenme ve sağlıklı yaşam koçu aranıyor
Tanım: Holdingimizde (narsist bünyeme ltd diyecek halim yok. Tabii ki Holding diye vereceğim ilanı) 13 yıllık bir projede görevlendirilmek üzere beslenme ve yaşam koçu aranıyor.

Günlük sevme ve doyurma rutinlerini takip edecek,
Düzenli uykunun sağlıklı yaşam üzerinde etkisinin bilincinde olan ve bu bağlamda yatağa gitmeyen müşteriyi “gece yatmak bilmiyorsun sabah kalkmak bilmiyorsun Allah’ın cezası” sloganı ile motive edecek/ya da bezdirecek,
Şirket dışı bağımsız denetim kuruluşlarının tetkiklerinde başarı elde edebilmek amacıyla “her gün denetim günü” disiplinini sağlayacak iç denetim yeteneklerine sahip, “ELALEM NE DER?” sloganını şiar edinmiş,

Aidiyet duygusu yüksek,

Komşunun oğlu okul birincisi olmuş, komşunun kızı ulusal resim yarışmasında dereceye girmiş vb. gibi piyasadaki rakipleri yakından takip ederek analizleri ile ekibi motive edecek
SS subayları -pardon yaşam koçları- aranıyor.

Müracaatların bizzat yapılması gerekmektedir. Bir eşi olmak ve ekip çalışmasına yatkın olmak tercih sebebidir.

13/16 yaş arası holdingimizin bünyesinde istihdam edilmek üzere ebeveynler aranıyor
Konusunda tecrübeli olmasa da olur. Zaten her bünyenin ergenliği farklı geçiyor,
Dönemsel Pazar analizlerini yaparak harçlık ödeneklerini zamanında ve piyasa şartlarında yapacak,
Sabır konusunda Yüksek Lisansa sahip
Mümkünse Evliya Sabrı Doktorası bulunan,
Her türlü yolsuzlukla başa çıkabilecek şekilde “sen giderken ben dönüyordum” mesajını astlarına hissettirerek yanlış yapmalarına engel olabilecek,
Ebeveynler işe alınacaktır. Müracaatlar ön eleme neticesinde mülakatla değerlendirmeye alınacaktır.

15/25 yaş arası holding bünyemize uygun Flörtler aranıyor
Holdingimizde dönemsel görevlendirilmek üzere flörtler aranıyor.
Adayların istihdamı stajyer kadrosundan yapılacaktır.
Nazik, sevecen, aidiyet duygusu yüksek stajyerler arasından romantizm performansına göre yapılacak değerlendirmeyle hayat arkadaşı departmanına terfi etme şansı bulunan adaylar tespit edilecektir.
Terfi aşamasında yapılacak değerlendirmede stajyerlik başvurusunda 5 yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz sorusuna “nikah masasında” şeklinde yanıt vermiş adaylar tercih sebebidir.
Kız olarak dünyaya geleceksem: bu adaylarda askerlik şartı bu yaş aralığı için aranmamaktadır.
Erkek olarak dünyaya geleceksem Kına diye tutturmaması ön şarttır. “Kına gecesi yapacağım, hüngür hüngür de ağlayacağım” diyen adaylar, zinhar değerlendirmeye alınmayacaktır.

25-32 Yaş Arasındaki Holdingimize Hayat Arkadaşı aranıyor
Mülakat aşamasından itibaren 5 yıllık kariyer planında nikah masasına oturmak olan,
Sabırlı, aidiyet duygusu yüksek,
Pazar ve rakip analizleri yapmayan
Görev tanımı dahilindeki sorumluluklarını yerine getiren,
Esnek sevişme saatlerine uyum sağlayabilecek,
Kriz anlarında “elbette gayet yakışmış” gibi söylemleri ile motive edici bir ekip lideri ruhuna sahip,
“Bu pantolonla bu gömlek olur mu?” gibi problemleri çözmek konusunda analitik düşünce tarzı ile ekip arkadaşına destek verebilecek,
Seyahat engeli bulunmayan,
En az 1, en fazla 2 çocuğun sorumluluğunu üstlenebilecek,
Holdingimizin “sakal ve/veya bıyık kesinlikle yasaktır” şeklindeki net yönetmeliğine uyum sağlayacak (Bay/Bayan)
Hayat Arkadaşı adayları ile mülakatlar yapılacaktır. Dönemlik değil, ömürlük bir pozisyondur. Kariyer değişikliği düşünen adayların başvurmaması rica olunur.

🙂 Aklıma ilk gelenler bunlar. Kurumsallık zor iş güzelim. Ömründeki tüm insanları düşünsene. Daha öğretmeni var, arkadaşı var, iş arkadaşı var, komşu var… Var da var.

Her biri için aranan nitelikler, görev sorumluluklar yazmaya kalksak 3 kere filan dünyaya gelmek lazım. Doğaçlama iyi böyle galiba.
Takılalım gitsin.

Biz sizi ararız:)

Elma Lobisi ve Pamuk’un Yolu

Elma Lobisi ve Pamuk’un Yolu

Masallar gerçek olsa diye diledin mi hiç?
Şimdi sorsalar, Alaaddinin sihirli lambasını bulmak dışında hepsine burun kıvırırım. Lakin onda da şartlarım var. Lambayı buldum, içinden cini çıktı diyelim. Dilek verdi diye kendimi ezdirecek halim yok. Diyecek ya 3 dilek hakkın var. “Bir dileğim var sadece. Üstü sende kalsın bebeğim” diyeceğim. İlla ısrar kıyamet devam ederse bir Felak bir de Nas surelerini okursam arkasına bakmadan kaçar Allahsız.
Sindrella filan evlerden ırak Ya Rabbim. Hizmetçiliği ve yerli yersiz herkese gülümsemeyi geçtim, beni ancak ayağımdan tanıyabilen bir prens için kabaktan arabaya binip, farelerle takılmak da bana gelmez kuzum. Aşksa aşk. Ferhat yiğit gibi dağları delip, o gelsin bana.
Pamuk prenses olduğumu var sayalım. Bütün gün silip süpürürken söylenirdim. “Bu boyla bu kadar pislik nasıl yapıyorsunuz Allahsızlar!…”

Masalları gerçekçi yazmıyorlar. Pamuk Prenses Masalını ele alalım. Farklı açılardan ele alacağız elbette. Malum burası bir bilgi yuvası!:)
Değil, ama daha çok eğleneceğim için öyle yapacağım.


Üvey anne kraliçe, aynaya sorar. Ayna ayna söyle bana, Var mı benden güzeli bu dünyada? Nursuz ayna der ki Pamuk Prenses daş gibi daşşş.
Üvey anne çağırır avcıyı. Der ki “Ormanda ümüğünü sık, kalbini sök bana getir”
Avcı insafa gelir, kıyamaz, Prensesi serbest bırakır. Pamuk, ormanda 7 cücelerle “hijyen esasına” dayalı bir yaşam sürer. Sonra yıkamadan yediği bir elma yüzünden, çeçe sineği ısırmış gibi derin bir uykuya dalar. Boş gezip nerde hatun bulsam da öpsem diye bakan ebleh bir  prens gelir Pamuğu öper. Cüceler de “Ulen, o bize emanetti, sen bizim bacımızı nasıl öpersin dürzü!” diyeceği yerde muhteşem bir mezhebi genişlik timsali olarak, alkış kıyamet eğlenirler. Pamuk uyanır. Cüceler yetmezmiş gibi prensin ve atının arkasını da toplar.

Pamuk Prenses bizim topraklarımızda yaşasa ne olurdu diye düşündünüz mü? Ben düşündüm, hikayesi hemen diziye uyarlanır ve olaylar şu şekilde gelişirdi:

Aşırı zengin ve güçlü aşiret ağası Behçet Mangıroğlu yörenin en güzel hatunlarından biri olan Fettan’ı ikinci eş olarak alır. Aşk maşk yoktur (daha doğrusu yoğkhtur). İstedim aldım demek için çatır çatır basmış parayı, almıştır Fettan’ı.
Behçet Ağa’nın sevgi dolu ama her daim baba baskısı altında ezilen kızı Pamuk Mangıroğlu, üvey annesine bir gün bile surat asmamış, onu ablası yerine koymuştur.
Zorla evlendirildiği için mutsuz olan Fettan ise başkasının mutlu olmasına tahammül edememektedir. Aslında muhtarın oğlu Ali’ye yanıktır. Bir gün Muhtarın karısı, Ali’nin Pamuk’a olan aşkından yemeden içmeden kesildiğini söyler. Fettan için zorlu bir intikam süreci başlar. Elbette bıyıklı, bittabii fitne fücur bakışlı şoförü çağırır (aşiretin konumuna göre bu karakter seyis de olabilir). Bu Pamuğu al götür tenhaya diye buyurur.
Şoför tam tenhaya arabayı çekmişken Pamığın kardeşi olduğunu, üvey anne Fettanla görümce olduğunu, Ağanın da aslında ağa değil kayınçosunun askerlik arkadaşı olduğunu anlar ve kafa 1500 olduğundan “dünya ahiret bacımsın Pamıggghk. Öl de öleyim. Bundan sonra sana yanlış yapan bana yapmıştır der” gider Fettan’ı 14 yerinden bıçaklar. Çünkü töre bunu gerektirir.
Halen okuyor musun cidden:) Sağ olasın. Alaaddin’in sihirli lambasını sen bul, dilek hakkın 5 olsun.

Alaca Karanlık Kümesi

Alaca Karanlık Kümesi

Zombilerden korku gerilim filmi mi olur?
Ben sana gerçek bir gerilim senaryosu yazayım. Zombi değil, kaz sürüsü koyacaksın. Sen hiç 5 yaşında, her Allah’ın günü okul yolunda kazlar tarafından kovalandın mı?
Sonra neymiş? “anaokulunu da sevmedi!” Acaba niye? Ben bilmez miydim hamurları eze yoğura kargacık burgacık prenses yapmayı? O kadar korkup koşunca, tık nefes olup kendin hamur gibi yayılıyorsun haliyle.

Ses efektine gerek yok, zaten sesleri ürkütücü. Boyut desen, 5 yaşa göre ne kadar selvi boylu olursan ol yine de kazlar sana dev görünüyor. Gagalarını öne uzata uzata koşmalarını gözünde canlandır bakalım. Zombi denen ölük ve koşamayan kansızlar mı daha ürkütücü, yoksa hedefine kilitlenmiş kanlı canlı bir kaz sürüsü mü? Başka sorum yok sayın hakim! Oscar’ı adresime gönderirsiniz.

Korku gerilim filmlerinin bir versiyonu daha var. Örnek veriyorum 6. His. Çocuk film boyunca hayaletlerden korkuyor da filmin sonunda dertlerini anlatmak için çocuğu takip ettiği ortaya çıkıyor. Onun da şöyle bir versiyonunu yapacağım:

5/6/8 hatta 10 yaşındasın. (Evet, yılmadım ve hep aynı hataya düştüm! Serisini çekeceğim, her yaşa bir bölüm.)
Neyse efenim. Yolda kolide satışta görülen neşeli şirincek civcivler ‘ayy ne ciciş’ nidaları ile her kardeşe birer adet alınıp eve gelinir. Masum başrol kızcesi, civcivi sever, okşar, agucuk yapar. Birkaç gün sonra diğer kardeşlerin civcivleri işveli cilveli tavukçuklara doğru evrilirken kızcemizin civcivinin horoz olduğu belli olur. Salonda kız önde koştukça o da savaşçı bünyesi ile ardından koşar. Yakalasa gagasının tırnak törpüsü kadar bile etkili olmasa da, o kovalamaca tık nefes eder. Günün sonunda horozcuğun tek derdinin “birkaç buğday tanesi ver bana kurban olduğum” olduğu anlaşılır.

Senaryoyu yazdığım gibi başrolü de ben oynayacağım. Koşmaktan nefesim tıkanıp yerde yattığım sahnede fısıldayarak kırçıllı bir sesle ‘I SEE COCKS’ diye araya repliği sıkıştıracağım.
Oscar’a az kaldı velhasıl-ı kelam. Korku gerilim dalında en iyi hikaye ödülünü alacağım kısmetse.
Mısırları patlatın, koltuklara kurulun. Çok yakında vizyonda.

Eğlenceli Beddualar

Eğlenceli Beddualar

Bana edilebilecek beddua: “Benedict Cumberbatch’li Sherlock Holmes’da rol kapıp sevin. Benedict’in Irene Adler’i olup o muhteşem “2 kez merhamet dileme” repliğini söyleyeceğim diye heveslenirken, buruşuk Bayan Hudson olup, çay servisi yap inşallah😊”

“Kara kara dertler tutsun” gibi klişe beddualardan, kurbağaya çeviren cadılar/büyücülerden sıkılan bir tek ben miyim?

Yanaşın, klişe beddualardan sıkılanlar için alternatifler veriyorum. 

Cuma namazına giden mütedeyyin er kişi sevgiliye beddua: “Tam secdede aklına geleyim de abdestin bozulsun”

Kalbi parçalansın istediğiniz kişiye : gülü seven dikenine katlanır diyerek ömrünü tükettiğinin sadece bir kirpi olduğunu çok geç anlayasın.

Kalpsiz kişiliğe beddua ise sade olmalı: Akıl fikir versin demenin anlamı yok. Daha çok akılla ve bu ölçüde kalpsizlikle cin olmadan şeytan çarpmaya çalışacağını biliyor Yüce Rabbim. Yaradandan daha mı iyi bileceğiz? “Allah bildiği gibi yapsın!” de geç.

Bela okumayın, bedduada yaratıcı olun, bir de kurbağa filan öpmeyin efenim.

Kınalı Günlük

Kınalı Günlük

Trajediden besleniyoruz hepimiz. Bir yerde bir trajedi yaşansa da ahu vah edip çekirdek çitlerken meze yapıp detayları konuşsak diye hepimiz pusudayız.
Konu komşu hep yanlış işler peşinde,astlar aptal veya kaytarma peşinde, üstler hak etmeden yer edinmiş, aşklar hep asmalı konak tadında. Seçenekler şöyle Hep acındırma (kurban) ya da hep kurtarma(kahraman) ya da senin aklını alırım tutumuyla ZORBAyız hepimiz. Kurtarıcı- kurban-zorba üçgeninden dönmekten aldığımız hazzı hiçbir şeyden almıyoruz.
Çevremize bir bakalım. Hep birşeylere atarlı/giderliyiz.
Bundan 5 sene önce ekip arkadaşlarımdan birinden duyduğum bir laf var. Bazı insanlar için “bokuyla kavga eden” diye kullanılan bir tabir varmış. Duyduğumda da iyi gülmüştüm, halen tespitin yerindeliği karşısında düğmelerimi ilikler; saygı duruşuna geçerim.
Tabii ki sorsan; mangalda kül bırakmayız hiçbirimiz. Aaaaa tabi ayıplamıyorum ama bık bık bık da yapmış.he yavrum he; ayıplamıyoruz. Hepimiz birer adalet timsaliyiz, dedikodudan hiç mi hiç hazzetmeyiz. Hele hele birilerine göz yaşı akıttıracak kadar zorba da değiliz hiç birimiz.
Bugün ne konuşsak, kimi gömsek diye mevzuu aratmadıkları için kimseye müteşekkir de değiliz.
Evet canım. Aynen öyle herbirimiz sütten çıkmış ak kaşığız.
Oynamayalım lütfen. Kabul edelim ki trajediden, dramdan besleniyoruz.
Oynamayalım lütfen. Bugün bedava kına dağıtsam, kimse “kınanın modası geçti bebeğim, almıyim ben MERSİ ŞEKERİM” demez.Yakacağımız yer görünürde olmadığından dert etmeyiz hiçbirimiz. O dramın yüzü suyu hürmetine; bu trajedinin vehametine, bir sağ lopa, bir sol lopa yakı yakı veririz.
Oynamayalım, birbirimizi kandırmayalım.
Yakmayın yaktırtmayın dostlar

Alcatraz Günlükleri

Alcatraz Günlükleri

Yazlık mefhumunu icat eden rahmetliye fatiha okumayı geçtim, kendisini sinkafsız bir cümleye özne bile yapmam.
Bu yazlık işi hüküm giymişsin de iyi halinden ötürü cezan mecburi kamu hizmetine çevrilmiş hissi veriyor bana.
Neyin kafasıymış acaba? Kadın olmadığından eminim.
Bak şimdi, çadır olsa zaten ufak mekan, şartlar belli diye sadece doğanın, denizin keyfini çıkarır yerine göre peynir ekmek; yerine göre menemen, makarna vb ile karnını doyurur ya da gider bir yerde yersin.
Otel, pansiyon vb de tamam. Herşey dahilini seçer ya da oda kahvaltıya eyvallah dersin. Daha gitmeden bak birinci günü burda bu meşhurmuş ikinci gün bunu yiyip instagrama facebooka koymazsam olmaz diye programını yaparsın.
Yazlık olayı ise tamamen çılgın bir zihniyet.
Otelde kat ve kat üstü konforu yaşayacağın paraları verip gidip herşey dahil hizmeti veren ” housekeeping personeli olmak isteğini” biri bana açıklasın.
Daha sabahtan bu manzaraya karşı bir güzel sofra kurulur artık diyen bünyemle yazlıkta takılmak benim neyime? O hazırlıklar da evdeki gibi mevcut takım taklavatınla değil yazlık usulü iptidai mutfak eşyaları ile hazırlanacakken neden bu hayaller?
Cezaevinden değilsin ama hükümlüsün ya da en kötü olabilecek seviye yarı açık cezaevinde yatıyorsun.
Bu sefer sabır seviyemi bir tık ileriye taşıyabiliyor muyum diye ayağımı sakatlayınca benim mahkumiyet kapalı cezaevinde infaz ediliyor hale geldi.
Hayır millet silivri’de, Metris’te filan yatar havalı olur. Çeşme’de, Bodrum’da Akçay’da olan ve benim gibi yazlık sevmeyen nicelerinin hava atabileceği bir durum da yok.
Hapishanelerde yatanlar güneşten ötürü beyaz kalırlar anlaşılır. Yazlık kurbanlarının kaderi tam tersidir; bronzdur.Ama sorsan denize kaç kere girdin, kem küm. Ama manzara efsaneydi beaaa.
Yav he he!! Zaten bu iş gücü ve masraf karşılığında O manzaranın kralına karşı yemek yersin.
Burkuk ayak bileğinle sıcak ocağın başında tahta kaşıkla tencere muhteviyatını karıştırırken mırıldanmak gibisi var mı?

Dışarda deli dalgalar
Gelir duvarları yalar
Seni bu sesler oyalar
Aldırma gönül aldırma

Görmesen bile denizi
Yukarıya çevir gözü
Deniz dibidir gökyüzü
Aldırma gönül, aldırma

Nurlarda uyusun büyük şair Sabahattin Ali

Unicorn Görmüş Barbie Mutluluğu

Unicorn Görmüş Barbie Mutluluğu

Havalar ısınınca, sahillere havuzlara akın edenlere hayat kurtaran önerilerim olacak.
Değil tabii…  Yine de yazdım işte.

1) Sevgili ıstakoz bünyeli arkadaşlar! Güneş kremi ‘MUSKA’ gibi birşey değil. Öyle posta pulu kadar sırtına-böğrüne sürünce tüm gün korumuyor. Sonra, koruyucu krem sürmüştüm, niye böyle ciğer gibi oldum deme.

Bu ıstakoz grubu insan tipi, erkekler arasında daha yaygındır. Size bir sır veriyorum beyler. Hani hanımlar krem sürerken seksi göründüğü için yapıyorlar sanıyorsunuz ya. Üzgünüm ama değil. Güneş banyosunu sevdiğimiz kadar kendimizi de seviyoruz da ondan. Korunuyoruz yani. Sen, kremlenmeden ya da muska boyutunda boynuna bir damla sürmekle yetinip güneşe meydan okuyan delikanlı arkadaşım! Akşam sırtına böğrüne yatak yastık dokundukça sen ıhlarken biz ‘unicorn görmüş Barbie mutluluğu’nu yansıtan bir gülümseme ile uyuyoruz. Siz de yapın. Sevin ve koruyun kendinizi. Kendini sevmeyeni başkası neden sevsin?

Yine de diyorsan ki ‘illa ben bir damlasıyla koca bir günü geçireceğim’ o zaman sana önerim cidden bir oku üfle önce. Belki nefesin kuvvetlidir. Bildiğin üç beş de sure ayet varsa, dene şansını.

2) İkinci kıyağımı kendisi değil cüzdanı yananlara yapıyorum. Diyelim ki tatil beldesine gittin. Baktın çocuğa oyuncak almamışsın. Geçmiş olsun. Cüzdanında açılacak boşluğun boyutu, tatil beldesinde muhtemelen 5 katı fiyata alacağın oyuncağın boyutundan fazla olacak. Aldın kendini kötü hissediyorsun, peki ne yapacağız? Kendimden örnek veriyorum. Çapı 5 cm olan minicik bir topa usd üzerinden para ödeyip kendimi aptal yerine konulmuş hissettiğimde şöyle yaptım. CD üzerine yazmak için kullanılan, silinmeyen kalemlerden biriyle topun üzerine güzel bir Ronaldo imzası çaktım. Sonra da o topla, hayatım boyunca oynamadığın kadar oynadım. % 100 Türk Markasının altında Ronaldo yazıyor. Olsun! Pişman değilim böyle kendimi daha iyi hissettim.

Herkese bol D vitaminli günler dostlar.

Seni Seçtik Pikaçu

Seni Seçtik Pikaçu

Hadi oynayalım biraz. 3 Dilek hakkı veren cin bizim karşımıza çıktı. Gerçekten çok fazla şeyi değiştirir miydik hayatımızda? Yoksa konformist yaklaşımla yine bildiğimiz yolda mı ilerlerdik?

Sayın Kaptan’a hayattaki seçimlerimiz bizim seçimlerimiz mi konusunda paylaşımlara söz verdim. Kendisinin de katkıları olacak, beklentim yüksek:) İtirazlarını çatır çatır yazıp, beni ters köşeye düşüreceğini bile bile riske girdim. Sizlerin de katılımı olursa tadından yenmez.
Başlamadan önce kısacık bir paragrafı paylaşacağım ki heveslendiğim küçük oyunu beraber oynayabilelim. Irvin D. Yalom’un “Nietzsche Ağladığında” kitabında Dr. Breuer’in Nietzsche ile yaptığı görüşmelerden birinde verdiği bir örnekle başlayalım. Önemli entellektüel karakterlerin bir araya getirildiği romanın, o bölümünü hatırlayalım, sonra sahne hepimizin.
[Dr Breuer Nietzsche’ye der ki “geçen gün tam da bir romana konu olacak bir hikaye geldi aklıma. Keşke yazabilsem! Şunu bir düşünün: Tatmin olmadığı bir yaşam süren orta yaşlı bir adamın karşısına bir cin çıkıverir ve ona yeniden başlama fırsatı verir; üstelik bir önceki yaşamında yaptıklarını olduğu gibi hatırlayabilecektir de. Tabii, adam bu fırsatın üstüne atlar. Ama sonunda şaşkınlık ve korkuyla ifade eder ki eski yaşamının tıpkısını yaşamaktadır; aynı seçimleri yapmakta, aynı yanlışları tekrarlamakta ve aynı sahte hedeflere ve Tanrılara sarılmaktadır.” ] (Nietzsche Ağladığında- Irvin D. Yalom)
Bu hikayede benim en önemli bulduğum kısım önceki yaşamımızın tamamını hatırlıyor olacağımız. Hadi oynayalım. Bu şartlarla cin bizim karşımıza çıktı. Gerçekten çok fazla şeyi değiştirir miydik hayatımızda? Ölümler, hastalıkları kastetmiyorum. Bazı oluşları değiştiremeyiz ama mücadele şeklimizi gerçekten değiştirir miydik? Yoksa konformist yaklaşımla yine bildiğimiz yolda mı ilerlerdik. Ben bazı örnekleri paylaştım. Elbette konu uzun. Sadece aklıma gelen birkaç örnekten fikrimi açıkladım. Seçimlerimizi biz yapıyoruz. Hepimiz, “Seni Seçtim Pikaçuuuu” diye haykırıyoruz.
Yorumları, itirazları, başka başka örnekleri yorumlara yazarsanız daha da keyifli olur.
1) Hep ben kurban, ailem çevrem beni harcadı ağlaklığı: Ama ben seçmedim … yı ailem/çevrem yönlendirdi dediğimiz, kendimizi temize çekme savlarımızı düşünelim. Şahsi fikrim, seçimler yine bize ait. Neden mi? Çevresine ailesine rağmen sıyrılmış, farklı yönler çizmiş nice insan var. Başaranlar başarı hikayesi olarak sosyal medyada paylaşımlarla alkış alırken daha yolun başında olan ve belki de şu an bile çevremizde olan kişileri aynı şekilde alkışlamıyoruz. Sürüden ayrılan birçok kişiyi “bu kadar da aykırılık olmaz” diye günlük gıybet kotasına malzeme yapıyoruz. Neden? Sürüye uyup konformist seçim yapmadıkları için. Kısacası ailemiz çevremiz bizi yalnız bırakmasın diye yine seçimi yapan bizleriz. Kısacası seçim bir başka seçimi daha gerektiriyorsa o cesareti gösteremiyoruz. (Bu kadar yazacağıma sadece bu cümleyi yazsam daha kısa ve öz olacaktı ama malum, duramıyorum:) )
2) Melankoliden beslenme psikolojisi. Bunu okuyunca hepimiz olumsuz bir mana yüklemesi yapıyoruz. Teoride zehir gibiyiz yani. Lakin yaşarken uygulamada nedense aynı tavrı sergileyemiyoruz. Hep bir pişmanlık, eskiye olan özlem, şimdi olsa … yaparım gibi beylik laflar. Ah ah o yıllarda bıdı bıdı lakırtıları. Ya bırak. Anda kal.
– Onu tanıdığım güne lanet olsun. Hadi ya? Niye ki? Orda onu tanımasaydın sonrakinin kıymetini nasıl anlayacaktın acaba?
– Şimdiki aklım olsa …… mesleğini seçerdim. Yeterince istememişsin demek ki. Seçseydin. Ya da hala seçebilirsin. Dr Breuer mesela. Keşke yazabilsem diyor. Yazmaması için bir sebep yok. Karşısındaki adam, okuyucusu o dönemde olmamasına rağmen kitaplar yazmaktan vazgeçmeyen ve o dönemde anlaşılmayacağını bile bile bunu yapmaya devam eden Nietzsche.
Uzatıyorum yine ama hep geç kaldım yoksa fikirler zehir bende diyoruz yani. Yok öyle kaçamak. Seç işte. Şu dakikadan sonrasının sorumluluğunu al ya da sızlanma.

3) “Ekipte vizyon yok” İş hayatından en sevdiğim örnekler arasındadır. -Ben seçtim hedeflerimi de ekipte o vizyon yok. Ekip hayal gücünden yoksun. O yok; bu yok.- Bak bunu hepimiz yapıyoruz. Peki buna neye itiraz ettin diyeceksiniz. Ederim elbette. İş hayatının önemli kurallarından biri de kaynakların kullanımı değil mi? Kısacası kaynaklarını tanımak, gerekiyorsa arttırmak geliştirmek ve verimli kullanmaktır mevzuu. İnsan kaynağın uygun değilse
– Yanlış kaynaklara yatırım yapıyorsun.
– Yanlış hedefler peşindesin.
– Kaynakları ben yaratmıyorum, yönetim veriyor diyorsak ne olacak peki? O zaman vizyonsuzlarrrr, eziklerrrr diye ekibini yerden yere vuracağına “ekibimin nitelikleri bunlar. Verimli çalışacakları hedefler bunlar. Bu hedefi de istiyorum bana bunlar için kaynak bütçesi ver. Vermiyorsan bu mevzuyu burda kapatalım kuzum. Yoksa her hafta 1 saati burada ekibi gömüp sızlanmaya harcamayalım.” deme cesaretini göstersek nasıl olur?

Kısacası sızlanmaktan vazgeçmeyi öğrenebilsek, insanoğlu olarak daha huzurlu olurduk. Bak okurken bile bir oh çekmedin mi?

Sızlanmak, ruha takılan prangadır.

Ruhu, zihni ve bedeni ağırlaştırır. Bataklıkta çırpınmaya benzer. Sızlandıkça dibe batarsın. Sızlanma! Varsa yapacağın bir şey yap, yoksa oku kendine bir Fatiha, en dibine bat gitsin.
Konu uzun da ben kendi fikrimi paylaştım. Sıra sizde sevgili okurlar. Hadi bakalım oynayalım. Cin çıktı. Yeniden başladın, her şeyi de hatırlıyorsun. Yeniden yaşıyorsun. 

Sence sonuç ne olurdu?

Hayırsız Kupa Valesi

Hayırsız Kupa Valesi

Lise yıllarını iskambil kartlarından kupa valesine aşk falı açarak harcamış bünyemle, şimdi otopark ararken “VALE” tabelası gördüğümde fena bozuluyorum. “Değnekçi” yaz. Hatta “deynekçi” yaz. Neden VALE? 

Bu otopark işleri de ülkemin nadide bölgeleri arasından bazılarında meşhurmuş. İstanbul’un belli bir bölgesinde bir yerde otopark işi yapabilmen için nüfus kütüğünde yazan yer önemliymiş. Meali şu: mafyası varmış işte… Ben bilmem, söyleyenlerin yalancısıyım.

Mesela bir bölge Malatyalı otoparkçılara diğer bir bölge Karadenizlilere aitmiş. Kısacası bölge-bölge paylaşılmış. Bölgeleri attım şu an. Otopark sektörüne hakim değilim. Sektörün kralı Karslılar ise, adımız geçmedi diye alınmasınlar lütfen.

Hayal ettim istişare toplantısını. Kelli felli adamlar, ellerinde tesbih, bellerinde beylik tabancaları harita üzerine eğilmiş paylaşım yapıyorlar. Maça Ağa’sı diyor ki bu bölge benim. Karadenizli baba diyor ki “Olmaz. Orası Aslı’ya yakın. Senelerce kupa valesine fal açtı. Bir hukukumuz, gönül bağımız var. Benim olacak oralar!

Hayır en kötüsü de arabayı teslim ederken para alıyor vicdansızlar. Gençliğimi sana ve iskambil kartlarına verdim diye haykırmak istiyorum. Bazı bölgelerin tarifesi de yüksek. “20 TL ablacım” diyeni var. 10 TL’ye abla tamam da, 20 ye bari “hanımefendi” de, hatta “Hanfendi” de, ona da razıyım.

Ya da yap bir abonman paket bana. Yıllık aidatı neyse vereyim.

Yalnızzz o zaman “Sultanım Hoş geldin”, “Majesteleri güle güle” şeklinde muamele isterim.

Son olarak aşkı fallarda arayan genç bünyelere önerimdir: Üzülmeyin kupası, maçası, sineği, karosu; fal niye açmadı diye. Şanslıysan, zamanı gelince o destede jokeri buluyorsun:)
Allah bahtınızı açık etsin.

Projenin Hası, Kadının Ütopyası

Projenin Hası, Kadının Ütopyası

Daha önce yazmıştım. Yine tekrarlamak istedim. Malum, sayımız artıyor ama belki geriye dönük yazılarımdan okumamış olduklarınız vardır (duymamış olayım! Evlerden ırak) diye geri dönüşüm yapayım istedim.

Bence biz boşuna yanlış yerlere yatırım yapıyoruz ülke olarak. Ben çözdüm bile. Türk Dil Kurumu meseleye el atacak arkadaş. Vursun masaya yumruğu (alışığız biz millet olarak).
Sevgili TDK, diyecek ki bundan kelli cümlelere Kadın veya Erkek gibi ayrımcılığı destekleyen, özendiren, etiketleyen özneler koyulması yasaklanmıştır. Kanuna karşı gelen, bu cümleleri kuran, kurduran, azmettiren ya da özendiren kişi ve kişiler hakkında bilmem kaçın bilmem kaçıncı bendi uyarınca temyiz hakkı da bulunmaksızın, taksim meydanında sallandırılmak suretiyle cezai işlem uygulanacaktır.
Yaaa işte bu. Sözde ayrımcılığı bitirirsen özde de bitecek. Ayrımcılığın bittiği, herkesin birbirine insan olarak baktığı yerde de muhteşem sonuçlar bizi bekliyor olacak.
Devrin projesine imza attım şu an, haberin yok. Şimdi gülüyorsun bıyık altından. Ucu nerelere dokunuyor hayal edemiyorsun da ondan. Proje çıktıları şöyle olacak:
1)Turizm gelirin artacak . Daha az turist taciz olursa daha çok turist gelir. Yoksa sen sanıyor musun elin manken İsveçlisi bayılıyor onca yolu gelip, sana kalçasını elletmeye.
2) Töre cinayetlerinde azalma olur. Mevcut durumumuzda dayı kızı öldürülüyor ya amcaoğlu da aynı töreye tabii olacak. Baktı diyelim Muhtarın kızına yan gözle, vurulma riski var. Tabii bu töre işi yavaş yavaş rafa kalkacak. Bilir Anadolu erkeği işini. Sen merak etme.
3) Tecavüzler azalır. Mahkemeler rahatlar. Sokakta birbirine bakanlar erkek kadın değil insan olarak görürse, ilk izlenimde kıkırdaksı yapılarda gereksiz hareketlenmeler yaşanmaz. Çok isterse sorar alır cevabını. Zorla bir gasp oranı daha düşük olur. Yoksa mevcut durumda saçı uzun olan her canlı bir potansiyel olarak görülüyor. Sonra okuyoruz 3. Sayfalarda keçiler, koyunlar filan… Yani saçı geçip kıla,tüye,yüne bile yürünüyor. Sıfırlanır demiyorum oran. Sonra yaptık olmadı demeyin. Ama azalacak vallahi dene gör.
4) İş yerinde ayrımcılık azalacak. Çünkü ilanlarda bay/bayan ayrımı koyamayacaklar ya. Süper değil mi? Hemen değil ama ayrım bittikten bir süre sonra yavaş yavaş aynı işi yapan farklı cinsler arasındaki parasal adaletsizlik de son bulacak. Cinsiyetler arası ayrım kalktığından, erkek yoğun iş yerlerinde mevcut durumda her pazartesi dönen spor, çapkınlık, küfür sohbetlerine ayar gelecek. Patron mutlu olacak. Kalkındırıyorum sizi, haberiniz yok.
5) Evlerde romantizm ve elbette akabinde erotizm artacak. Çünkü ‘erkek adam zırt pırt seviyorum demez’ tarihe karışacak. Erkek okuyucular kızdı şu an bana. Dur bak sana da faydası var, bekle biraz sabır. Ben adaletli insanım. ‘Kadın dediğin çok istekli olmayacak’ klişesi de rafa kalkacak. Düşünsene; seni isteyen ve istediğini belli etmekten utanmayan bir kadınla erotizm daha keyifli değil mi? Hayır istemem diyen varsa Allah Mesut etsin. Ayrıca bildiğim iyi donmuş balık satıcıları var. Adreslerini özelden istersen yazarım. Bu da sana kıyağım olsun.
Bu maddede bir not düşeyim. Benden günah gitsin. Kuru sıkı sevişin arkadaş. Korunun yani. Sonra bir de nüfus planlaması projesi ortaya koymak için kafa patlatmayayım. Uğraştırmayın beni.
6) Emlak sektörü patlayacak. Yaaaa buralara nasıl geldik? Kafa 1500 oldu değil mi?
Haha….Benim kadar geniş bak dostum resme. Bir düşün erkek öğrenciye verilemeyen evler tarih olacak. Şu an öğrenci yurtlarının nüfusunu da rahatlattım, Allahım ne analitik insanım:)
7) Garson Emekçiler Derneği bana plaket verecek. Efenim? Niye güldün, yine dar düşünüyorsun. Evet inanmazsan inanma. Yapsın TDK düzenlemeyi bak gör. O plaketi almazsam neyim. Restaurantta kadın sipariş vermez, erkeği sözcü kullanır klişesi de ortadan kalkınca alacağım o plaketi. Sen sanıyor musun o garson kardeşim bayılıyor erkeğin havada şıklattığı anahtar sözcükler ‘şefim bakar’ mısınla ayağına çağrılmayı. Sen hiç gördün mü bu hareketi yapan dişi? (Ben bir tane gördüm kendisiyle artık görüşmüyorum) Düşün şimdi bu hareketle gidiyorsun masaya. Genelde bir elinde menü olur sipariş veren şahsiyetin diğer el istemsiz göbekte dairesel hareketler çizer. Hoş mu şimdi yani? Bence değil. Neden? Çünkü bilinçaltı öyle kodlanmış ya, olduğundan daha testosteron sahibi görünme çabalarıdır bunlar. Ben bu motivasyonla oturduğu halinden daha kıllı masadan kalkan adam gördüm. Beyin gücüyle hormon seviyesini arttıranlar var aramızda, düşün sen adamlardaki motivasyonu. Halbuki böyle zorlama olmasa, dişi kişilik de siparişini verebilse ne hoş olur. Genelde uzaktan bir parmak diğeri yanında hafif bükük hafif havaya kalkar, göz teması kurulur. Ama sınıfta parmak kaldırır gibi değil. O sebepten orta parmak da hafif kırık işaret parmağın yanına konur. Öyle omuz boyunu da geçmez parmağın hizası. Bağırmak filan yok. Göz teması ve dudaklardan okunacak bir pardon veya bakar mısınız yeterlidir. Şimdi koy kendini garson karakterin yerine, hangisi daha hoş? Hangisinin verdiği siparişi unutmazsın? Yaaaaaaa. Aydınlandın değil mi? Şu an restaurantlarda da çalışan motivasyonunu arttırdım. Helal bana…

Listem daha uzun yaptım fizibilitesini. Ne var yani iki özne değişecek ama bak hayatımızda neler değişecek. Gri hücrelerim çalışıyor ama tüm proje detaylarımı burada paylaşıp çalınma riski yaratmak istemiyorum. Biri fikrimi almaya gelirse seve seve paylaşacağım. Daha çoooook akla zarar projelerim var.
Biri akıl etsin de bir dahaki seçimde beni aday göstersin. (Tabii seçme ve seçilme hakkının devam etttiğini varsayıyorum, saflık işte benimki. Ne Polyanna şahsiyetim haha kendime güldüm). Ya da aday göstermeyecekseniz en azından biriniz change.orgda bir imza kampanyası başlatsın. TDK kadın erkek diye başlayan cümleleri zinhar kabul etmesin diye bir kampanya uyar bana.
Ne diyorsun olmaz mı? İnsanlık yetmez, illa işeme ve üreme uzuvlarını da dahil eden öznelerle devam edeceğim diyorsan sana son kıyaklarım. Al buyur burdan yak.
“Kadın hayır derse belki demek, belki derse evet anla.” (Kız evladın varsa huylandın mı? Huylan zaten)
“Anasının kuzusu adam ya….” (e çocuğa bakmak sadece annenin görevi olursa öyle olacak elbette ne bekliyordun?)
“Kadın olsaydı abicim. Çekmiş altına eşofman üstünde bir kirli tshirt sonra e niye aldatıldım?” (e ev süpürürken, evye ciflerken Victorias Secret’a mı bağlayacaktı. Al bakalım eline o tuvalet fırçasını da seksapelini görelim koçum)
“Buz gibi kadın. O ne öyle ölü balık gibi. Avrupalı öyle mi ya?” (E ılık olunca da yollu oluyor abicim. Nasıl olacak o ayar. Bir de kıskançlık var serde. Ulen başkasına da ılımasın hatun diye düşünüp dünyayı dar etmiyor mu çoğu? Önce sen ne istediğine karar ver netleş sonra görüşelim) Bu tip acımasızlığı hemcinslerimiz daha fazla yapıyor ayrıca. Bakımlıysan aşüfte, değilsen pasaklı, güler yüzlüysen mavi boncuk dağıtan, beğendiğin oranda dekolte giyiyor ama partnerine sadıksan ‘gösterip de vermeyen’ oluyorsun.
Ne oldu terbiyesiz mi dedin bana? İnan bana senden daha fazla terbiyesiz değilim. Sadece gerçeklerle yüzleştiriyorum seni.
Yine de iki seçenek var önünde. Ya gel bir imza kampanyası başlat önce sözde sonra özde ayrımcılık bitsin, ya da sen iyisi mi eski düzen 3 maymuna devam et.
Asrın projesini ve bu haftalık yazımı burada sonlandırırken erkeklerin ellerini sıkar, bayanların omuzlarından sarılıp yanaklarından öperim… Haha değil tabii ki. Kadınıyla erkeğiyle hepinizi öpüyorum yanacıklarınızdan. Yalnız sakal traşı olmamışlar bir adım geri dursun:)

Zamansız Hiyeroglif Sevgisi

Zamansız Hiyeroglif Sevgisi

Zamanında integral işaretini görüp, anlayıp, hatta çözebilen bu bünye şimdi “ < 3 ” ifadelerini görüp,- matematik ifadesi değilse ne ola ki acep- diye düşününce; anladım ki yaş geçmiş.

Bilenler vardır, ama benim gibi bilmeyip utandığından soramayanlar için yazayım. ” < 3 ” “Kalp” demekmiş. Peh peh peh…

Bir de kafanı yan çevirip bakacakmışsın ki göresin kalp şeklini. Hiyeroglif sevdalısı canım arkadaşım(!) Kafamı o açıyla çevirmek için boyun bölgeme cerrahi müdahale lazım. Onun yerine gel, ben sana açık kalp ameliyatı yapayım. Kanlı canlı göreyim kalbini. Bana niye eziyet ediyorsunuz?
Bak bir de bu var “ < / 3 ” Yaaa… yaktın değil mi diplomayı? Yak tabi, bu da kırık kalpmiş.
Ben mi? Hayır, bunun için yakmadım diplomayı. Çay makinesi neden çalışmıyor diye sağını solunu dakikalarca kurcaladıktan sonra, sevgili arkadaşımın “fişini taksan!” uyarısıyla kendime gelince dün yakmıştım onu. Olsun, mühim değil. Nasıl olsa artık diploma zorunluluğu yok:) (bak mesajsız yazı demeyesin, verdim işte al)

Fonksiyonsuz Mutluluk Çubuğu

Fonksiyonsuz Mutluluk Çubuğu

İtiraf edelim, kaset sardığında kurşun kalemi sokup, karışan-sıkışan kısmı düzelttiğimizde aldığımız hazzı hiçbir yeni teknoloji vermiyor. Kalem döndükçe çıkan dırrrt gırrrt sesler; gam tasa ne varsa alır götürürdü.

Uzay mekiğinde arıza olmuş, tüm dünya nefesini tutmuş seni izlerken, kahraman bünyenle çok hassas bir malzemede muazzam tamirat yapmışsın hissi verirdi. “Benim ve kurşun kalemim için küçük; müzik dünyası için büyük bir adım” cümlesi eşliğinde ödül aldığın görüntüler hayal etmez miydin?

Bu haz, hangi uygulamada, teknolojik icatta var?

Şimdi USB bellekler var. Ona da uyuzum. Her şeyden önce yanlış isim vermişler. Bence mutluluk çubuğu diyebilirlermiş. Bir akıl danışsalar, paylaşırdım muhteşem fikirlerimi.
Hayır, isminde saçmaladınız; bari kalem sokup sürece dahil olabileceğim bir fonksiyonu olsaydı hiç olmazsa! O da yok.
Sonra diyorlar ki- bizim millet teknolojiyi kullanamıyor. Arkadaş, senin icatların can sıkıcıysa biz ne yapalım?
Arabanın kopan kayışı yerine naylon çorap takan bünyeye sen akıllı teknolojiyi verince hayatın tadı kaçıyor. Fayansların arasındaki derz dolguyu fazla beyaz almışım deyip dolgu malzemesinin rengini demleme çay ilavesiyle koyulaştıran benim gibi garibanlara reva mı bu?
Takalım çalışmasın. Bir vuralım, iki üfleyelim, olmadı tornavida müdahalesi yapalım kuzum. Yaratıcılığımızı almayın elimizden.

Saygılarımla arz ederim