Hayaller Zirve, Gerçekler Jübile

Zirve başlığı görünce bir korktun değil mi? İtiraf et.
Acaba +18 mi yazı? Yok valla değil. Rahat ol. Üstüne sigara yakılacak bir durum değil bahsedeceğim.
Olmayan spor kariyerimden bahsedeceğim.
Bir çocuk nasıl spordan soğur öğrenip evladına yol çizmek istersen bir 10 dakika ayırırsın. İşine yaramazsa bana söver geçersin en kötü.
Okul hayatım boyunca Beden Eğitimi hocaları,  beni birtakım sporlara alma konusunda ısrarcı oldular.
İlk olarak ortaokul zamanı baskete geleceksin dediler. Bittabii emriniz olur dedim. Gittim. Ilk antrenmanda daha basket nereye atılır, bak bu pota, buradaki deliğe göndereceksin kısmına bile geçemeden havaya attığım topu tutamadan çeneme yedim. Alt dişin arkasından kopan parça elime düştü. E tabi o korkuyla zirvede jübile yaptım.
Sonra dediler voleybola gel.
Hayatımın anlamını bulmuştum o an. Zaten basket bana göre değildi. Tabii ki bende voleybolcu havası vardı. İlk antrenmandan sonra bileklerim önce kırmızı sonra mor sonra yeşil arz-ı endam edince vazgeçtim. Tabii ki jübile.
Sonra yeni hoca, yeni teklif. Koşacaktım ben. Bu bacaklarla koşmalıydım tabii. Hoca öyle dedi. Direndim, oyaladım. Ama sonra dedim” tamam hocam geleceğim antrenmana”. O aralar ailece görüştüğümüz bir sınıf arkadaşım var. O da koşuyor. Zaten girmiş takıma. Bir akşam onlara gittik. Onlara ziyarete gittiğimiz akşam o koşacak. Ben de koşayım dedim hazırlık olur. Nasıl olsa haftaya aynı antrenmanı yapacağız ya. Ne fark eder dedim 2 gün önce 3 gün sonra?
Arkadaş, koştum da yetişemedim. Ama dalak şişti tabii, yattım 2 gün.
Sonuç mu? Daha antrenmana gitmeden jübile yaptım.
Sonra sonra kabullendim, hatta işim kolaydı da. Üniversite hazırlık zamanı “aslında çok yetenekli ve kondisyonu zirvede bir kişiliğim de, bu sınav hazırlığı muhteşem olimpiyat kariyerime engel oluyor” havalarına girdim. Kamuflaj kolaydı anlayacağın.
Sonra üniversite, sonra iş, sonra evlilik, sonra çocuk filan. Çocuktan sonra bir hava daha geldi bana, illa sportif olacağım. Sanki saç boyası. Öyle bir şey değil ki spor. Git kuaföre boyasın sarıya, kızıla. Yapmamışsın bunca yıl, bünye kaldırır mı hiç? Bilemedim işte. Dedim tenis öğreneyim. Havalı, seksi, kalori yakımı güzel.
Eşimle birlikte ders almaya karar verdik. O güne kadar elime masa tenisi raketi bile almamış olan ben için o koca raketler, tenis ayakkabıları filan inanılmaz havalı.
Ama bak ne diyeceğim raketi ele alınca otomatikman seksi olamıyormuşsun. Hatta el kol ayrı havalanıp, havada sana gelen topu ortalamak için hesap yaparken dışarı çıkardığın dil hiç de seksi değilmiş. Baya aptala bağlamaca yani.
Üç beş ders sonra yoluna koydum sayılır. Yoluna koymaktan kastım dilimi dışarı çıkarmamayı öğrendim. Başka bir numaram yok hani. Bu arada ders aldığımız hoca, sanırsın tenisçi değil SS Nazi subayı. Bağır, çağır, ez, aşağıla hepsi var. Derslerden sonra 30 dakika boyunca ciğerlerimi korttan ancak topluyorum, sonrasında bir 30 dakika da egomu toparlamak sürüyor. Düşün yani.
Bu arada biz ders almaya başlayınca o zaman 4,5 yaşında olan oğlum Ozan da tutturdu ben de tenis oynayacağım. Konuştuk ettik normalde o yaş için ders yok. Yine de bir denediler muhteremi. Dediler yetenekli, olur bu iş. Başladı derslere. Yardırdı sağ olsun tenis kariyerini.
Biz can hıraş derslere devam. Ayakkabılar, raket filan janti bende. En önemlisi de dilimi dışarı salmıyorum.
Sonra derslerin sonlarına doğru bir gün hoca bir yandan antrenman yaptırıyor bir yandan konuşuyor bizimle. Ozan çok yetenekli devam etsin takıma girer. Bu yaşına rağmen hakim rakete, komutları da alıyor filan. Levent Bey siz de yakındır turnuvalar başlayacak alalım sizi de. Bence girersiniz turnuvalara.
Baktım biz ailecek pek yetenekliyiz tenise. Hadi dedim kızım bakalım sana ne çıkacak bu tenis kariyeri hedefinde.
Tam o anda hoca bir heyecanlandı benim vuruşumla. Ben de heyecanlandım tabi. İşte tenis kariyerimin zirvesindeydim o an.
Muhteşem cümle ise şuydu “Satır gibi tutma şu raketi dedim sana!!!…”
Hmmm. O an biraz uzun geldi bana. Ama sonra sindirdim. 4,5 yaşındaki çocukta bile umut varmış da bende yokmuş. Göbek balkonu kocaman olan eşim bile geçmişte yaptığı sportif faaliyetlerden ötürü halen zirvedeymiş de bende hiç umut yokmuş.
Peki dedim.
Sonra buldum arkadaş. Ben çekirdek çitliyorum spor olarak.
Var mı itirazı olan? Yok. E olsa da fark etmez zaten.
Ben güzel çekirdek çitliyorum. Seriyim, yorulmuyorum, gücümü iyi ayarlayıp son taneye kadar devam edebiliyorum. Tuzlu/tuzsuz saha fark etmiyor, her türlü gideri var. Daha ne olsun? Herkesin iyi olduğu bir şey var şu hayatta. Önemli olan onu arayıp bulmak. Zorlamamak lazım yani.
Bu arada dip not. 2 ay önce tenise yeniden başladım. Fena da değilim he. Çekirdek çitleyebiliyorum diye taytım, ayakkabım ve raketimden vazgeçtim sanma. Tabii yeni dönemde SS subayı yerine daha nazik bir hoca ile çalışmamın da etkisi vardır elbet bunda. Saygılar Fatih Hocam:) Forehandim iyi, backhand yasaklandığı gün Wimbledon turnuvalarındayım kısmetse:)
Ne mi özeti yazının? Dur toparlayayım senin için. Çocuğun sporların tamamını denesin, sevdiğini yapsın, bırak senin istediğin spor olmasın. Başka da mesajı yok aslında yazının. Ha bi de sporsuz bile sağlam hatunum:)
Sağlıcakla, sporla ve sakalsız bıyıksız kal. Raketi de kasap satırı gibi tutma.

Hayaller Zirve, Gerçekler Jübile” üzerine bir düşünce

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir